hoşgeldin!

esmeray

inatla çağırdığımız tezkere geldi. sonunda dostumuz aşkla ifa ettiği vatan hizmetini başarının daniskasıyla tamamlayıp tanıdık semalara geri döndü. artık kız alabilir, istediği kahvede oturabilir, yurt dışına çıkışlarda ve tekrar yurt içine duhullerde tedirginliğin gereksiz olduğunu idrak edebilir, kendini biraz daha özgür ama biraz daha katı hissedebilir. bu etkilerin tuhaf olanlarından sıyrılmak için biraz müzik ve biraz muhabbet faideli olabilir. eh, bundan iyisine şam'da kayısı dendiğini de suriye sınırında bulunmuş herkes bilir!

dostumuzu gönderirken 'piano piano' döndürdüğümüz plağı, bu defa allegro patlatıyoruz; onu, askerde kendisine ilham olunan posterin naçizane bir görünüşüyle kucaklıyoruz: haddi zatında hepimiz esmeray'ın askerleri değil miyiz?

p.s. zizek nam sakallının anlattığı fıkradır: adamın biri hayli isteksizce gitmiş askere, bir yol arıyor, illa yırtacak. obsesyon-paranoya karışımı bir tablo çizmiş: kışlada girdiği ofisteki kağıtları tek tek alıp bakıp 'bu değil!' diye bağırıp sağa sola savurmaya başlamış. yüzlerce kağıdı dağıtmış. adamlar bakmışlar bizimkinin duracağı yok, herif sağlam değil; hızlıca yazıvermişler çürük kağıdını, vermişler eline. o da, 'hah, bu!' demiş.