sonbaharın bitmek bilmezliği

" 'we love music'e döndü burası!" demeyin, kulakmaması'nın bu en 'oriental' giri'lerine kulak verin: erkan oğur'dan bahis açılınca ilk aklımıza gelen isim (ev sahibimiz sputnik'in de şaşıracağını pek sanmadığımız bir bilinç akışı bu) tunuslu udi enver ibrahim (kimileri hala onun anouar brahem olduğunu iddia ediyor).

bizimkilerden birileriyle de vakt-i zamanında kimi albümlerinde çalmış olan enver'in udundan yükselen hüzünlü, yüklü ambians, sonbahar serisine yakışacak diye umuyoruz, bıktırma pahasına.. bu arada, bizimkilerden kasıt, parisien mutasavvıf abilerimizden neyzen kudsi ergüner ve tenekeli mahalleden klarinet üstadı barbaros erköse. kudsi ile buluşmalarına şaşmıyorum; onu çingene yönetmen tony gatlif'in vengo adlı filminin bir sahnesinde flamenko dansçısı ispanyol ablalara tatlı tatlı bakarak ney üflerken görünce şaşıracağım kadarını şaşırdım.

anouarbrahem_contedelincroyableamou

ne var ki, hangi ara barbaros erköse ile enver bir araya geldiler, o müthiş conte de l'incroyable amour kayıdını (ve daha fazlasını) yaptılar, aklım almıyor.

bu pek duygulu akdeniz arabının gönül telimizi titreten başka bir albümünü daha paylaşmaktan 'hüzün' duyuyoruz: Thimar

anouarbrahem_thimar_front1

(işte yine bir ecm kapağı)

laf lafı açıyor

hem sonbahardan hem erkan oğur'dan bahsedince, onun ruh ikizi olarak algıladığımız bir telli saz üstadını daha davet edelim: biraz güneyimizden, tunuslu bir udi enver ibrahim (anouar brahem).

biri sonbahar mı dedi?-reprise

bach yorumları demişken belki bir noktayı daha hatırlatmakta faide var (hem sonbahar muhabbetine de uyacak yine): en çok yorumlanmış, farklı ellerde farklı biçimler almış, kimi zaman tanınmaz hale gelmiş, kimi zaman ortodoks klasik müzik kafasından uzaklığı oranında güzelleşmiş bach parçacıkları müzik uzayımızda dolanmakta ve kimi zaman kulakosferimize sürtünmesiz duhuller gerçekleştirmekte.. bir tanesi de memleketimizin dervişlerinden, peygamberlerinden birinin elinden geçmişti, bir kaç yıl önce bir film müziği münasebetiyle.

yaziturahc9

uğur yücel'in yazıp yönettiği filmi ayrı konuşuruz ya, madem mevzuumuz müzik (öyleyse gerisi tefferruat oluyor sanırım), yazı/tura'ya yaptığı müzikler arasındaki bach eseri 'matthias passion'a kulak kesildiğimiz erkan oğur'u mamaseverlere erinçle takdim edelim önce.

biri sonbahar mı dedi?

glenn gould tuhaf adam. herkesin dalga geçtiği cücük kadar sandalyesinin üzerine notre damme'ın kamburu gibi tünemiş, önünde nota olmaksızın mırıldana inleye -başka pek çok şeyin yanında- bach'ın goldberg varyasyonlarını kaydetmiş, iki kez! hem kulağa hem göze hitap eden 1981 kayıtları, sadece kulaklarımızı şenlendirebilecek 1955 kayıtlarından hayli farklı. eh, 26 sene az zaman değil; sindirim de sadece vücudun alt kısımlarında gerçekleşmiyor. 

glenn_gould_1974-7354531

peter de bolla, sanat ve estetik adlı kitabında, gould'un 81'deki yorumuyla goldberg varyasyonlarına ayırdığı bölümüne, "berraklık" başlığını uygun görmüş: ağır matematiksel strüktürü açıkça göstermeyi becerdiğini iddia ediyor çünkü. halbuki ciddi ve cür'etli (ortada mola vererek okunan arapça kelimeler, ahh..) bir müdahale var. neredeyse karikatürize edilmiş, parçalar... vals ritmine uydurulmuş yorumlar, değişen ritm, falan ve de filan. dinlettiğim biri samimi buldu, sanırım gould'un, bach'ın yazdıklarına müdahale edecek kadar samimi hissetmiş olma olasılığından bahsediyordu. sonunda de bolla'ya katılıyoruz: ne kadar müdahil olursa o kadar sadık kalmış ustasına, ama bir yandan da kendinin eylemiş bu muzip piyanist, çaldıklarını.

bir ilk 'giri' için uygun mu bilmiyorum, ama sonbahar için uygun. neyse, mamacıların kulaklarına layık değil ama, buyrun buradan yakın. merhaba!

Bunlar doğal şeyler, sakin...

Daha evvel de lanet bi soundtrack'te bir araya gelmişlerdi bu ikili. Sanırım tadı damaklarında kalmış. Bombalamaya devam etmeye karar vermişler. Bomba gibi. Naturel ama. Organik.

Eser miktarda Björk'ü yanında Thom Yorke ile servis etmekten gurur duyuyoruz : Náttúra

r-1503252-1224541879