sezen abla

başkası “bir yorgan misali örtündüm yalnızlığı, bu yıl da aşk buraya hiç uğramadı” dese, at zekerinde kelebek kanadı esintisi yaratır a, işte, bu kadın, yarı-ithal bir drum’n’bass üzerine döşediği yarı-yanık edasıyla hazmedilir kılıyor bu meşum cümleyi. çünkü aynı kadın, bir başka şarkıya girmeden evvelki ud taksiminde o muazzam çalgıyla nasıl muhabbet edebileceğini, dahası, onunla nasıl hemhal olabileceğini de gözümüzün, gönlümüzün önüne seriveriyor. yani, seneler evvel yaptı bunları bu kadın! senelerdir, öyle ya da böyle, yapıyor. yapıyor kadın bunları! yapıyor yani! itirazı olan?




seneler herkesten kucak kucak alıp götürür, pek çoğunu görünmez kılarken, cümle kimyanın ve dahi tükenmesi namümkün muğlak bir arzunun iptilasıyla, sezen aksu her lafzında bir yerlerimize (aynı anda ve farklı anlarda pek çok yerimize) temas ediyor; hem de kendi resmini daha da, daha da belirginleştiriyor.

devamsız tilmizlerden müteşekkil tuhaf bir ekole sahip olduğu söylenegelir: onun vokalistliğiyle başlayıp titrek tay adımlarıyla popüler kültür hayatımıza duhul etmiş, sonra -kendi olmaya, yahut külliyen kayboluşa doğru- kopmuş nice isim mevcut, bir nefeste sayılabilecek. tilmizlerinin parlamasının da sönmesinin de onu yüceltiyor olması, ne tuhaf, ne güzel!

boğaz’a bakan evinde –ki videolarından birinde görünür bir vapurun yansıdığı bir serencam- bir zaman ikamet etmiş olanlar, müzikten, esrardan ve şehvetten müteşekkil, dursuz duraksız bir ‘kafa’dan bahsediyorlar. şahane hikaye! ağır takıldıkça kah ağırlaşan, kah hafifleyen ‘kafalar’ desek daha iyi, herhalde: pek çoğu saçma sapan adam ve kadın müsveddelerinin albümünü çekip çevirmiş, bir kısmı ‘kendi’ne saklanmış bir tuhaf külliyat. birine sattığı bir şarkıyı yıllar sonra (pek mahir olduğu müzik pazarına saygısından, bekliyor biraz, herhalde) kendi icra ettiğinde, her nasılsa, bir kilidin kovuğuna oturması hissini yaşıyoruz. “zulada bir kaç şişe yakut, yer gök kırmızı” diyecekse birileri, ondan başka kime inanabiliriz?

öte yandan, beraber bestelediği, çaldığı, söylediği cemaat de takdire şayan: erkan baba’dan night ark’a uzanan çok kültürlü, çok kimlikli bir güzel rota. hem, kim, pek sevgili turgut uyar’ın dizelerine bu kadar tad’lı tasallut edebildi, ondan başka?

pek kıymetlimiz metis yayınları sağolsun; şarkı sözleri kitap oldu, seneler evvel. bir de fatih akın adlı müthiş serserinin, malum filmin merkezine onu oturtmak marifetiyle icra ettiği muazzam –ve pek yerinde- saygı duruşu, tüm yazdıklarımıza, düşündüklerimize cila! (‘istanbul hatırası’nın filmdeki versiyonunu hatırlamayanlarla işim olmaz; bu böyle.) ne ki, sezen aksu belgeseli, sezen aksu monografisi, hala, eksik. bunca ağır hissiyat ve dahi ona eşlik eden nebat, ve elbet bir o kadar kimya onu alıp götürmeden, biri yapsa şu işi! ama bu kişi naim dilmener olmasa, mesela. olur da yapılırsa güzel bir biçimde, sadece pop denen hadiseye kılavuz olmaz o: kendi ruhani sergüzeştimize dair bir şeyler de çıkar oradan, zannederim. senelerdir dilimizde: hepimizi kanser edecek bu kadın! burası malum! ama, kendisi çekip gitmeden, kayıt düşmek lazım değil mi, bu zamanların tarihine, onu? eski bir ahşaba küçük bir parça sedefi hakkınca kakmak gibi?

hadi!

hani, “hepimizi gömer; gömsün de!” diyesim var. bu işlere bakan bir tanrıya, mevcutsa, “beni al, onu alma” demek isterim. olur da göçerse, yine ondan alıntılayarak, “yapacak hiç bir şey yok, gitmek istedi, gitti” derim, elbet. son iki alıntıyı fena halde yanlış kullandığımı –ve dahi tek başına söz’ün, müzik olmadan o kilidi kovuğuna asla oturtmayacağını da- not ederek.

“artık hayatımdan çıksan diyorum” diyor bir yerde; bizden el cevab: “takatimiz var hala: aynen devam, sezen abla!”. işte, yaz kapıda: gene patlatacaktır bir hit. ve elbet, plağın diğer yüzünde derunumuza duhul edecek bir yürek burgusu. işte, ona hazırlık olsun bu naçizane yazı bozuntusu.

p.s. naçiz yazarınızın da hazır bulunduğu bir konserde, şarkılarına hep bir ağızdan eşlik eden binlerce amfitiyatro sakinine şöyle buyuruyordu, sezen abla: "aslında kendiniz şarkı söylemek istiyorsunuz, ama siz söylerken benim de burada olmamı istiyorsunuz!" haklıydı.