Cep'te.

Yaşadığım şehrin 1990’lı yılların başlarından itibaren oluşturulmaya başlanmış “çeper” uydu kentlernden birinde oturmam; ve toplu taşım araçlarında uzun müddetler seyahat etmek zorunda olmam sebebiyle “taşınabilir müzik” kavramını birinci elden deneyimlemek mümkün oldu.
Yolculuk esnasındaki müziğin, durağan “pasif” dinleyişten bazı farkları olduğu bir gerçek ama belki de hiçbiri o geceki “son otobüs”ün arka tarafında olanlar kadar belirleyici olmamıştır.
“son otobüs” genelde safi masküler ve saf alkol dolu. Yolun nispeten engebe ve virajsız oluşu , uzunluğundan kaynaklı kurtarmıyor mide bulantılarını. Onlardan biri; şarkı aralarında arka koltuktan gelen konuşmaya kulak misafiri olmamla başladı. Dış görünüşü ile Olabildiğine “tahmin edilebilir” bir adam, paltosunun sağ iç cebinde snickers , sol iç cebinde ise bir cep kanyağı ile yolculuk ediyor. Dinlediğim müziğe anca “insan konuşması sesi” sample’ı olabilecek derecede işitebildiğim bir muhabbet de var tabi yanındakiyle. Bir snickers’ın hışırtılı açılışını , ardından cep kanyağı kapağının dönüş sesini duyuyorum , bir kulağımdaki müziği. Hepsi karışıyor, hepsine karışıyoum. Yol bitmiyor.

Snickers ve cep kanyağı.

Bazı müzikler cep kanyağının yanındaki snickers bu hayatta ; bazıları ise snickers’ın yanındaki cep kanyağı.