lokumun tazesi 70'lerden
Şef:
sputnick
on 24 Kasım 2009
/
Comments: (1)
1970'li yıllar hakkında söylenebilecek şeyleri buraya sığdırmakta, şu klavyeye basmakta o kadar yetersiziz ki..
Bu mamaya konu olan plak Bosporus Bridges garpta underground da olsa 60'lar ve 70'ler boyunca altın çağını yaşayan soul ve funk'ın yine o tarihlerde İstanbul'daki tezahürü. Bu tezahür tıpkı 2000'lerin sonlarındaki dubstep'in grime'ın batıyla benzer zamanlarda yeraltında üç beş kişiye sirayet etmesini (o tarihlerdeki iletişim olanaklarının kısıtlılığı bir tarafa) anımsatıyor. Durul Gence'ler, Erkut Taçkın'lar, Erol Pekcan'lar, Erkin Koray'lar, Okay Temiz'ler ve hepsinden de ötesi Ferdi Özbeğen'ler (kendisini hiç bu kadar cool, bu kadar groovy görmemiştik) o senelerde batıdaki underground kulüplerde ne dönüyorsa köprüden bu tarafa geçirmişler; kah altyapı imitasyonunun üzerine yeni söz ekleştirmişler, kah mehter marşını "tam kıvamında" groove'laştırıp tiye almışlar. 1968 ila 1978 arasını kapsayan bu toplama plak, istisnasız tüm mamacılara birşeyler anlatacak. Ahşap bavulunun üzerine oturup 1970 ila 1973 arası süren inşaası sırasında, boğaziçi köprüsünün şantiyesinde çalışmaya gelen işçilerden birinin hissettikleri gibi. Başka diyarlarda bunların alalarının olduğunun farkında ama, görüntü de pek ala be...Istanbul'un groove'u üzerinden 30-40 sene geçse de hala boğazın sularında.
ayın solduğu yer
Şef:
sputnick
/
Comments: (3)
"rita'nın muazzam gözleri"nden bakışlarını esirgemeyen sevgili dostumuz melonie mercurie'nin haklı isteğini, biraz gecikmeyle de olsa, yerine getiriyoruz; ıraklı udi naseer shamma'nın 1999'da fransa'da kaydettiği the moon fades adlı albümü, mama'nın bir kenarına özenle yerleştiriyoruz.
naseer, farabi'nin 9. yüzyıldaki elyazmalarından yola çıkarak sekiz telli bir ud üretmiş; meğer onu çalar dururmuş. tekniği, hayli modern gibi duyuluyor, gitar performansı gibi tınlıyor.
ud müziği, kimi istisnai örnekler dışında, bağlamaya benzer biçimde, katmanlı olmaktan ziyade hayli lineer bir yapı içinde seyrediyor. çok seslilikten bu denli uzakken yine de hatrı sayılır bir derinliğe vakfolmasının nedenini, aletin sesindeki karakterde aramak lazım; bir de çalanın ruh derinliğinde, herhalde. her nasıl olursa olsun, dipte bir yerlerle bu kadar tatlı bir temas sağlaması, udu mühim bir enstrüman, giderek tinsel bir protez, ruhun en birinci uzantısı haline getiriyor.