aldırma kuşum


Gidilen yerden ziyade gidişatın ve rotanın bizatihi kendisinin mühim olduğunu söyleyen klişe, bitmek bilmeyen uzun yollarda avuç içindeki bir cihazdan gezegendeki yerinizi takip ederken bir kez daha akla geliyor. Hemen her şeyi kapatıp sadece gerçek zamanlı, (tabiri hiç caiz değil, sanal zamanlar mı vardı?) yeşil bir navigasyon oku ile romantik bir biçimde bir olmak, haritanın kervan geçmez bir yerini gösterirken devasa bir yeşil oka dönüşme hissi vermiyor mu? Veriyor tabi ki. Tek fark, hangi araca binip ne tarafa bakarsak bakalım, aracın her koltuğunda aynı büyük yeşil oklar görünmesi. Medeniyet, iletişim demek değil ulaşım demek.


Active Child, arp ile mütemadi bir harp içinde olan beat'leri avucunun içinde bir ettiği albümü "You Are All I See" ile gördüğümüzü sandığımız şeyin aslında bir gece yolculuğu mahmurluğu mamülü olduğunu müjdeliyor. Arp, hatırlattığı tüm o sükunet ile nasıl bir beat ile harp halinde olabilir ki zaten? Herkesle iyi geçinir kuşlar.


Bir başka klişe: Genelde müziğin, son asırda da özelde elektronik müziğin matematikle bağlantısı meselesi. Yere ve zamana göre bu bağlantı, yermek veya övmek için kullanılıyor. Artık kulak maması kısa cümleler kuruyor. Peki matematiği anladık da, müziğin fizik bilimi ile bağlantısı ne olacak? Terk edilen diyarlardaki bir mecliste "vallahi benim bildiğim tek California'lı Dave Mustaine galiba ya..." cümlesi ile başlayan 1 G'lik yer çekimi kuvveti, grubun debut albümünün ses sınırlarının ötesine geçerek, kuvveti birkaç G'ye çıkarması ile sonlanıyor. Hani dedik ya, gidilen yerden ziyade gitme eyleminin kendisi daha mühim diye, peki gidiş hızı n'olcak birader? Kol kırılacak yen içinde mi kalacak? Yoksa sadece birkaç ezik ve morlukla mı atlatılacak? Sanırız medeniyetin geldiği nokta, hareket halindeki modern ulaşım araçlarının içinde dergi okuyan, kahve içen veya müzik dinleyen "yolcu"ların, içinde bulundukları aracın hızının dehşetengiz şiddetinden haberdar olmama oranları ile ölçülüyor. Kol kırılsa yine iyi.


1989 yılında Nintendo şirketinden Kristian Wilson bilgisayar oyunlarının insanları çok fazla etkilemeyeceğini düşündüğünü söyledi ve ekledi: "Örneğin Pac-Man oyunumuz insanları bu denli etki altında bıraksaydı, hepimiz karanlık dehlizlerde sihirli haplar yutarak dolaşırken, sürekli tekrar eden elektronik müzikler dinleyen tipler olurduk."

Aldırma kuşum, tevatür hepsi :)