çoğaltarak ilerlemeliyiz


Mazisi turntablism'den de öteye varan "sampling", 1970'lerin başlarında bu "pikapçılar"dan sonra yavaş yavaş bir tarzdan ziyade bir tavır halini almaya başladı sanatta. Olur olmaz şeyleri üst üste bindirmekten ziyade, neyi neyin içine, nasıl yoğurduğun önem ve değer kazanmaya başladı. Bilhassa da o tarihlerdeki Birleşik Devletler kuzeydoğu yakası şehirlerinin arka sokaklarında. Tıpkı jazz'ın 30'lu, 40'lı ve 50'li yıllar boyunca önce İngiltere'ye, ordan da kıta avrupasına sirayet ederken olumlu olumsuz evrilmesi gibi, sampling ve beat-making'de aynı vaziyetlerden geçti. Öyle ki, bilhassa Birleşik Krallık'taki ehil prodüktörler, işin membağındaki DJ'leri keşfedip onları Londra'nın karanlık kulüplerine çekmeye başladılar bile 2000'ler boyunca. Atlantik'in bizden yanına son geçenlerden biri Washington D.C. menşeili Damu The Fudgemunk. 2010 yılından itibaren harika groove'larını Londra'dan yayınlayacak olan DJ'i, dört gözle beklediğimiz yeni EP'si Kilawatt V1'dan evvel 2008 tarihli toplaması Spare Time ile ağırlıyor, tanışmamızın şerefine bahçe partisinde köfte-ekmek-bira'lanırken muhabbeti koyultuyoruz.




dans eden davullar

...Annem hep Eva'nın gösteriş budalası, geveze bir kadın olduğunu söylerdi, ben de Eva'yı biraz komik buluyordum, ama yaşı otuzun üzerinde olup da konuşabildiğim tek insandı. Çok sakin ya da hep hevesle bir şeyler bekler gibi bir hali vardı. En azından çevremizdeki mutsuz yaşayan ölüler gibi duygularına zırh takmıyordu. Rolling Stones'un ilk albümübü seviyordu. The Third Ear Band'e deli oluyordu. Odanın ortasında Isadora Duncan dansları yaptı, ardından bana Isadora Duncan'ın kim olduğunu ve neden eşarp takmayı sevdiğini anlattı. Eva, Cream'in son konserine de gitmişti. Charlie okulun spor sahasında sınıflara girmeden evvel bize annesinin en son çılgınlığını anlatmıştı : Kız arkadaşıyla ona yatakta pastırmalı yumurta götürmüş, sevişmelerinin nasıl geçtiğini sormuştu.

Babamı Writer's Circle'a götürmek için bize uğradığında ilk iş odama çıkıp Marc Bolan posterlerime bakardı. "Neler okuyorsun? Yeni kitaplarını göster bana çabuk!" derdi. Bir keresinde de, "Kerouac'ta ne buluyorsun allahaşkına, zavallı bakirin teki? Truman Capote'un onun için söylediklerini biliyor musun?"
"Hayır."
"Buna yazmak denmez, olsa olsa daktiloculuk!" demiş...

Varoşların Buda'sı, Hanif Kureishi (Can Yayınları, 2001)

Asian Underground akımının en koca taşlarından olan Badmarsh&Shri plağı Dancing Drums, 10. yaşını doldurmuş lakin, kulaklarımızdan hiç düşmemiş. 90'ların sonunda janrın edebi kısmını kafama dizen Hanif Kureishi ile beraber albümün yapımcıları Badmarsh ve Shri'ye binlerce selam, drum'n'bass'e aralıksız devam!