boza

"...kuzeydeki tepelerin yamaçlarındaki Leopardstown ile güneydeki, Çifte Kayalar ve Üçlü Kayalar'ın arasında bastonuna dayanarak duran Belacqua, yığınla koyun ve kuzunun veremediği o eski günlerin manzarasına atların bir zamanlar katmış olduğu güzellikleri düşünüp yeriniyordu. Her an yeni bir kuzu geliyordu dünyaya; çimenler kızıl plesantalarla kaplıydı, tarla kuşları şakıyor, çitler döne döne uzuyor, güneş ışıldıyordu, gökyüzü Meryem'in şalıydı, papatyalar da oradaydı, her şey yerli yerindeydi. Bir tek gugukkuşu eksikti. İnsanın kafasından Tanrı düşüncesini kolayca silip atamayacağı bahar akşamlarından biriydi."

Sevgi Apartmanı



Anna: Bana istediğin şeyi sorabilirsin.

Oliver: Herhangi bir şeyi mi? Şurada ne var?

Anna: O bir ağaç... Şurdakiler de araba. Tıpkı bunun gibi bir başka apartman. O apartmanın içinde yaşayan insanların yarısı, işlerin hiçbir zaman yoluna girmeyeceğinden emin. Diğer yarısı da mucizelere inanıyor. Sanki bunların arasında bir savaş var gibi.

Oliver: İnsanlar hakkında bu kadar çok şeyi nasıl bilebilirsin ki?

Anna: Basit... Onların yüzlerini okumayı öğrenmen gerek.

 The Beginners, Mike Mills (2010)



gerçekleri öğrenen tren

İçinde tüm hayvanların mutlu ve mesut yaşadıkları bir orman varmış. Bu ormanın hemen yanından da bir tren yolu geçermiş. Kara tren, her sabah buradan düdüğünü öttürerek kasabaya gidermiş. Hayvanlar onu çok severlermiş. Düdüğünün sesini duyar durmaz yolun kenarına koşar onu selamlarmış. Tren de çok mutlu olurmuş onların ilgi ve sevgisinden. Ama karga bu durumdan rahatsız olurmuş. Kendi sesi çirkin olduğu için diğer hayvanların trenin sesini beğenmesine tahammül edemezmiş; kıskanırmış onu. Karganın kıskançlığı gün geçtikte daha da artıyormuş. Artık dayanamaz olmuş bu duruma. Bir gün kara trene gidip: "Sen neden her gün burdan geçerken düdüğünü öttürüyorsun? Üstelik, sesin de hiç güzel değil. Ayrıca tüm hayvanlar senin sesinden rahatsız oluyor", demiş. Bunu duyan kara tren çok üzülmüş. Diğer gün, ormanın kenarından geçerken düdüğünü öttürecekmiş ki, aklına karganın dedikleri gelmiş. O anda susuvermiş. Sesi hayvanlar tarafından duyulmasın diye yavaşlamış. Ama hayvanlar dumanından onun geçtiğini fark etmişler ve hemen koşup gelmişler. Tren ses çıkmasın diye yavaş gittiği için kasabaya da geç kalmış. Makinistler onun arızalandığını düşünmüşler. Diğer gün de tren, "Madem benden rahatsız oluyorlar, hiç gitmeyeyim artık" demiş. Makinistler onun yerine yeni bir tren çıkarmayı düşünmeye başlamışlar. Hayvanlar ise onu göremedikleri için çok üzgünlermiş. Karga, dediklerinden pişman olmaya başlamış. Diğer hayvanlara bu duruma kendi sebep olduğunu anlatmış. “Ama merak etmeyin, ben gidip onunla konuşacağım ve sizlerin onu ne kadar sevdiğinizi anlatacağım.” demiş. Sonra da gidip kara trene tüm gerçekleri anlatmış. Tren gerçekleri öğrenince çok sevinmiş ve tekrar kasabaya gitmeye başlamış. Onu gören makinistler çok şaşırmışlar. Arızası var mı diye kontrol etmişler. Ama bir şey bulamamışlar. “Belki de yağa ihtiyacı vardır” deyip onu yağlamışlar ve onun yerine yeni bir tren çıkarmaktan vazgeçmişler. Tren artık çok mutluymuş. Her gün düdüğünü öttürüp ormanın yanından geçerek kasabaya gidiyormuş.

ecinni

Merak ve tutkudan kovalamasına rağmen asla görünmemişti şu ana kadar. Öyle hallere düşmüştü ki, "görünemem" lafını, "görünmemeliyim" anlamında mı, yoksa "yetim yok" anlamında mı kullandığını artık o da karıştırır olmuştu. Görünse (bir kez daha) alevlerle kovalanacağını biliyordu ya, yine de çadırın uzağından geçerken bir anlık parlayan iki göz ile fark edilen bir tilki gibi etrafta dolanmaya devam ediyordu. Ta ki... Bir an, kalbini sıkıştıracak kadar korktuğu alevlerin aslında derisini yakmadığını hissetti. Korkusu, bir iki yutkunmayla, mideye de değil, bağırsağa kadar inecekmiş gibi oldu. Bu bağırsağı hatırladığını fark etti. Kaşlarını çatarak yavaşça tekrar çadıra doğru çevirdi gözlerini. Hikayeyi başa aldı: Merak ve tutkudan kovalamasına rağmen asla görünmemişti. Şu ana kadar.

genetik miras

Gece vakti sokağın köşesinden ana caddedeki şiddetli bulvara çıktı. Duraksamadan caddenin karşısına geçerken, ona doğru yaklaşan en yakın farların, bulunduğu noktaya ulaşmasını hesap ederek yürüdü. Hesaba katılmayan şey, aynı istikametten, en yakın farı bir saniyeliğine karartan bir başka cismin de ona doğru geldiği idi.