french do it better (?)

bir işi tamamına erdirmenin mütemmim cüzü, en baştan ona bir sınır koymak galiba. güneşin altındaki her şeyi temsil etmek mümkün olsaydı, bunu sadece güneşin altındaki her şeyin bizzat kendisi yapabilirdi, ona da temsil denmezdi, değil mi? bunu borges'in "imparatorluğun haritası"ndan beridir biliyoruz. temsilin sırrı, asla hacminde ve kapsama gücünde değil, rastgeleliğini muhafaza eden gönderme ve andırma tasarrufunda aranmalı.

tüm müzik aletlerini çalmak, kaydetmek, bir araya getirmek de mümkün değil, elbet. her parçanın zamansal bir sınırı olduğu gibi ses katmanlarının hacmi ve örtüşme mekanizması anlamında bir sınırı var. ancak bu sınırla mümkün oluyor müzik denen herze. neyse ki burada senelerdir ardı ardına dizilen külliyatın pek çoğunda eda edildiği üzere kayıt teknolojileri alabildiğine geniş bir evrenin ıssız kıyıları da dahil olmak üzere mümkün mertebe referansa müsaade eden bir gereç verdi gelişkin primatların eline. yine de sınır mühim. en güzel sınır da işi yapacak olanın kendine koyduğu sınır. bir dostumuzun bir zamanlar not ettiği gibi, aynı loop'u yirmidört saat dinleyebiliriz, hatta bir kaç adım ileri gidip tek bir sesi eğip bükerek koca bir yapı inşa edebiliriz artık.

belki en iyi yaptıkları işleri saymaya kalksak ilk sıralarda yer almayacaktır ya, fransızların hip hop'u bulanık ve sisli parıltısıyla efsaneleşmiş halde. sömürgecilik tarihinden, yoksul ve asi banliyölerden beslenen sadece felsefe, edebiyat ve sinema olacak değil ya!


set cars on fire (french tradition), atypyk tasarımı mum.


afrika'da ve kenar mahallelerde avare ve yüksek kafalarla dolaşıp şehrin göbeğine dönünce, pek çok başka şeyin yanında, o bulanık ve sisli parıltının karnından beslenmiş bir kaç serseri turntablist'in bir araya gelmesiyle hayatımıza neş'e katan birdy nam nam'la karşılaşıyoruz. çeteyle aynı adı taşıyan ilk albümlerinde kendilerine koydukları sınır, her sesin turntable'dan çıkması olmuş. turntable da turntablemış ha! ne sadalar yükselmiş oradan! sada paketlerine verdikleri adlar da arkadaşların şehrengiz sergüzeştlerine dair ipuçlarını veriyor: 'manual for succesful rioting'le gündüz vakti şehri birbirine katıp 'too much skunk tonight'la fazla kaçırdığımız cilanın kafamızdaki sisini dağıtmaya uğraşıyoruz.

tabii ki fransızlar bu işi iyi daha beceriyorlar, ama her şeyin de bir sınırı var, değil mi canım!


evet!




“Darısı başına”lardan arta kalan yüzlerce altın rengi tel tokaya, siyah şişelere ve onların fırlattığı mantarlara bakar vaziyette, “darısı”nın anlamından çok ayakkabıların dibine -özensizce- çıkarılıp, ayakların uzatıldığı koltuğa oturttuğum hayal kırıklıklarıma hafiiiiifçe kadeh kaldırırken, cümlelerimi müzik setinin ağzına tıktığım bir cd ile kısa kesebileceğim, gürültüsüz günleri hayal ettim de, aptal saat sesi olmasın, tatlı bir davul girişi yeter.



"Aşıkların boşa çıkarmak istediği, tıpkı kendilerinden öncekilerin çıkardığı bu sona eriştir işte!"