ulrike haage

nick ve mark

nick cave, malum, kötü tohumlarla birlikte, dig lazarus dig adlı bir albüm yaptı yakınlarda.. son zamanlarda durulduğuna inandığımız emekli serseri, ihtiyar punk, yine sallıyor, yuvarlıyor. bir yandan da acayip bir hikayenin, tam bir şehir hikayesinin içinde dolanıp duruyor.


dig-lazarus


sapkın bir sükunet ve hüzünle sevdiği kadının başını ezme arzusunu hikaye ettiği, cinayeti normalleştiren, gündelik olan içine davet eden o meşhur albümün tadı ağzımızdan hiç gitmediydi; ama sonraki depresifliğinden de müteşekki değildik.

nick cave mani ile depresyon arasında salınıp duran, şımarık ve gösterişli, frapan bir şair.. karşısında bugün yürürken aklıma düşüveren -yaşı benzemesin- mark sandman var: morphine'in müzmin depresif kurucusu, 99'da aramızdan ayrılmıştı.

morphine20-20cure20for20pain


cure for pain'in en bilindik parçalarından candy'de nick cave'in sevgiliyi öldürme meylini ters köşeye yatırıyor: sevgilinin zaten ölü olduğunu, hatta onu da kumun altındaki aleme davet ettiğini hayli sakin bir biçimde mırıldanıyor. "Candy asked me if she died if I could go on / Of course I said I couldn't and of course we knew that's wrong". unutulur yanı var mı bu sözlerin, ha?