Malumunuz başımızdaki, belediyecilikten geldi buralara; imar,
iskan, inşaat onun ve etrafındakilerin işi. TOKİ, duble yol, gökdelenler, HES inşaatları son zamanlarda büyümenin motoru. Büyümek dediğin kof iman tahtası ile olmaz tabii. Vurdun mu
ses gelecek oradan. O zaman inşaatlara camileri de eklemek lazım. Hem de en
büyüklerinden, en stratejik konumlularından...
Önce Taksim’le yoklanan nabızlar çok yükseklere çıkınca,
yüksek nabızlara koşut olarak, İstanbul’un havadar yerlerinden Çamlıca, mevki olarak
seçildi tanrının yeni evine. Her yerden görünecek, dindar nesle güven ve
huzur verecek, düşmanları ise korkutacak; mavi ya da beyaz yakalının, yani
yakası bir araya gelmeyen emekçinin, işsizin, öğrencinin, fakirin fukaranın her
gün üzerinde cebelleşip durduğu taşı-toprağı altın yapacak simya mabedi olacak
bu ev.
Canterbury kilisesi, Charles Dickens’ın Bayan Micawber’ine neler
hissettiriyorsa (“…böyle kocaman kilisesi bulunan bir kentte karşımıza bir
fırsat çıkabilirdi”*) bizimkisi de aynı hissiyatla dolduracak yürekleri.
Kısacası kafa yapacak…
* Charles Dickens - David Copperfield (Oda Yayınları, 2006, 2.Basım)