şimdi müslüm gürses tartışmasına herhangi bir yakadan dahil olacak değilim. pragmatik bakacağım biraz, her iki durumdan kazancımıza işaret edip geçeceğim. çünkü söylenenlerin her birinde hakkaniyet payı var: "asıl müslüm bu değil; eskiden geniş kitlelerce hazmedilmesi mümkün olmayan halidir" argümanı - essentialist ve kısmen muhafazakar olmasını bir yana bırakırsak- yüz yüze olduğumuz müslüm gürses'in "Müslüm" fikriyle mesafesini işaret ettiğinden işlevsel addedilebilir. hem kılığından kıyafetinden başka zamanların çocuğu olduğu gerçeği şapır şapır damlayan karakterlerin "baba ne süper adam yea" yollu yaklaşımlarını da savuşturma şansı veriyor. öte yandan, fena mı oldu yani? müslüm istanbul'un bir yakasının karanlık köşelerindeki kanlı ayinlerden karşı tarafa, rumelihisarı'na, babylon dolaylarına, ancak başkalarının pop şarkıları marifetiyle ışınlanabiliyorsa, buradan sanat sosyolojisi dersi çıkar; bu biiiir.. kimi tıfılların şarkılarını kendilerinden çok daha iyi okudu kimi örneklerde; bu da kültür hayatımıza bir katkıdır; bu ikiiii.. murathan mungan-müslüm gürses buluşmasını da mümkün kılan bu koşullar, her iki figürün popüler kültür haritasındaki müthiş konumlarını daha net tespit etmemizi de sağladı; bu üüüüç... tüm bunlardan sonra, aslında belki de en önemlisi, müslüm'ün ne'liği sorusuna daha sarih yaklaşımlar sergilememiz mümkün; tam da bu manevra, slalom, yerdeğiştirme, takiyye, işte ne derseniz o, gerçekleştikten sonra; tam da bunun gerçekleşmesi sayesinde.
bakınız bana bunları ne söyletiyor: üstad yeni bir albüm çıkardı, biliyorsunuzdur. sandık adlı albümde formül şaşmamış. sözgelimi, kenan doğulu'dan ziyade büyük biraderi ozan doğulu'nun kaktırmasıyla, ancak jazzy versiyonuyla dinlenir hale gelen "tutamıyorum zamanı", müslüm'ün elinde müthiş bir şeye dönüşmüş. sezen aksu'nun "vazgeçtim"i zaten kıyıcıdır, burada da biraz daha ağırbaşlılıkla, sıkıcılığın sınırına dek gelen ve o hatta cambazlık yapan bir hal almış. ama asıl geleceğim nokta, müslüm'ün iki hali ve bu iki hal arasındaki farkın bende bıraktığı saygı hissi: üstad kendi şarkılarından "itirazım var"ın iki versiyonunu albüme yerleştirmiş. lütfedip dinleyiniz: ceza ile düet (!) halinde olduğu versiyonla solo takıldığı arasındaki okuma tarzlarına, farklılıklara, ruh ayrılığına kulak kesiliniz! nasıl bir hoşgörünün, adaptasyonun, tevazuun sahne almakta olduğunu görünüz.
bu durumu tespit eden ve benim de idrak etmemi sağlayan ş.d.'ye de buradan sevgi, selam..