Arctic Monkeys, 2006'daki debutu "Whatever People Say I Am, That's What I'm Not" ile Büyük Britanya'yı ziyadesiyle sallamış nevi şahsına münhasır bir topluluk. Ne kadar cool tavırlar takınsalar da albümün patlattığı bombanın büyüklüğünü çok da hazmedemeyeceklerini düşünmüştük o sıralar ve grubun Franz Ferdinand vari bir ilk albüm popülaritesi ağırlığı altında birkaç sene içerisinde unutulup gideceğini düşündüğümüz zamanlar olmuştu. Biliyorsunuz, salt temcit-pilavı-rock-tarihinde değil modern müziğin birçok alanında vardır bu debut (ilk gece) sendromu.
Maymunlar bir kısım mamacılar tarafından da merakla beklendiğini düşündüğümüz üçüncü plağını yayınladı yayınlayacaklar. Şaşkınlıkla görüyoruz ve takdir ediyoruz ki, grup ilk albümlerinin gölgesinde kalmak şöyle dursun, sözkonusu duruşun üzerine birşeyler koyarak ilerlemeye devam etmiş. Onları diğer onlarcasından ayıran, bilhassa enstrüman kullanımlarındaki basit ama yenilikçi fikirler artarak devam etmiş. En azından gördükleri ilginin rastlantısal olmadığını ispatlarcasına olgunlaşmış ve "büyümüş"ler. Ama hava aynı hava, Arctic kafası güzel kafa.
Yorucu bir günün ardından, akşamüzeri saatlerinde şehrin işlek caddelerinden birinde yürürken, hiç aklınızda olmayan ihtimal vermediğiniz bir şekilde, üniversitenin o ilk hızlı yıllarından kalan birkaç eski dostun sizi kahkahalar eşliğinde ana caddeden ara sokaklara (biraz da zorla) sürükleyişi...Sizin bu sürüklenişe ne kadar direnseniz de geri dönemeyeceğinizi bildiğiniz o an...Hiçbir zaman o eski senelerdeki gibi bir enerji ol(a)masa da, hatta bu "durulma"nın doğallığına yapılan atıflar eşliğinde, kafaların giderek güzelleşmesi...Güzelleştikçe "sanki o günlerdeki gibi..." sarhoş romantizması mırıldanmaları... Yaşları o yıllara pek yetmese de, işte bu çocuklar o çocuklar. Sadece biraz daha büyümüşler, duruldukça güzelleşmişler.
Kapanış "The Jeweller's Hands" in size hatırlattıklarına bir kadeh daha alın.