İyi ki Doğdun Engels!


"Rekabet, modern sivil toplumda egemen olan herkesin herkesle savaşının en tam ifadesidir. Bu savaş, yaşam savaşı, varolma savaşı, her şey için savaş, gereksinim durumunda ölüm-kalım savaşı, yalnızca toplumun farklı sınıfları arasında verilmekle kalmaz, bu sınıfların tek tek üyeleri arasında da verilir. Herkes bir başkasının önünde engeldir, ve herkes kendi önündeki engeli bir kenara itmenin ve onun yerine geçmenin yolunu aramaktadır. Nasıl burjuvazinin üyeleri kendi aralarında sürekli rekabet halindeyseler, işçiler de kendi aralarında sürekli rekabet halindedirler. Mekanik dokuma tezgahındaki dokumacı, el tezgahı dokumacısıyla, işsiz ya da düşük ücretli el tezgahı dokumacısı işi olanla ya da daha iyi ücret alanla rekabet halindedir; her biri ötekinin ayağını kaydırıp yerine geçmeye çalışır. Ne var ki, işçilerin kendi aralarındaki bu rekabet, işçi üzerindeki etkisiyle, bugünkü durumun en kötü yanıdır; burjuvazinin elinde proleteryaya karşı en keskin silahtır. İşçilerin bu rekabeti birlikler yoluyla ortadan kaldırma çabaları, burjuvazinin bu birliklere karşı duyduğu nefret, ve bu birliklerin başına çöken her yenilginin burjuvazinin utkusu olması bu nedenledir."



İsa'nın (Zamanla) Ölümü


Katedralleri olmayan bir dünyada yaşamak istemezdim. Askeri üniformanın kirli renkleri karşısında bana onların güzelliği ve ihtişamı lazım. 

İncil'in güçlü kelimelerini seviyorum. Onun şiirsel kuvvetine ihtiyacım var. Dilimin yozlaşması ve değersiz sloganlar karşısında, ona ihtiyacım var.

Ama içinde yaşamak istemediğim bir dünya daha var.

Bağımsız düşüncenin kötülendiği ve tecrübe edebileceğimiz en güzel şeylerin günah ilan edildiği bir dünya. Sevgimizin tiranlar, zalimler ve katiller tarafından talep edildiği bir dünya. Ve en garibi, insanlara vaiz kürsüsünden bu yaratıkları affetmeleri, hatta sevmeleri öğütleniyor.

Bu sebeptendir ki, İncil'i sadece kenara koymak yetmez. Onu tamamen hayatımızdan çıkarmalıyız. Çünkü o sadece tepeden bakan, kibirli bir Tanrıdan bahseder. O her yerdedir, Tanrı gece gündüz bizi gözler. Yaptıklarımızı ve düşüncelerimizi not alır. Ama sırları olmayan bir adam nedir ki?

Sadece ama sadece kendine ait düşünceleri, dilekleri olmayan... Yüce Tanrı, o dizginlenemez merakıyla ruhumuzu çaldığını düşünemiyor mu? Ölümsüz olması gereken ruhumuzu...

Ama bu kadar ciddiyet içinde ölümsüz olmayı kim ister ki? Bugün, bu ay, bu yıl ne olduğunun önemi olmadığını bilmek, ne sıkıcı bir şeydir.

Hiçbir şeyin önemi yok. Buradaki hiç kimse, sonsuza dek yaşamanın nasıl olduğunu bilmiyor. Ve ne mutlu bize ki, asla da bilmeyeceğiz. Size bir şeyi garanti edebilirim. Bu sonsuz ölümsüzlük cenneti, bir cehennem olurdu. Her anımıza güzellik ve dehşet veren sadece ve sadece ölümdür. Zaman yalnız ölüm sayesinde yaşayan bir şeydir. 

Tanrı bunu neden bilmiyor? Neden bizi, dayanılmaz bir şekilde kasvetli olabilecek sonsuzlukla tehdit eder?

Katedralleri olmayan bir dünyada yaşamak istemezdim. Pencerelerindeki ışıltıya, o güzel dinginliğine, buyurgan sessizliğine ihtiyacım var. Kelimelerin kutsallığına, şiirin ihtişamına ihtiyacım var. Ama bir o kadar da, özgürlüğe ve bu dünyada acımasız ne varsa ona isyan etmeye ihtiyacım var. Çünkü biri olmadan diğerinin hiçbir anlamı olamaz.

Ve kimse, beni seçim yapmaya zorlayamaz.