İkisi kıdemli biri çaylak üç mamacı ve iki güzel dost geçtiğimiz hafta Arkeoloji Müzesi’nde tadı damağımızda kalan Anouar Brahem konserindeydik. O gecenin gerçekliğine dair hala şüphelerim var. The Lover of Beirut ile başlayan The Eyes of Rita ile herhangi bir konserde şahit olabileceğiniz en naif ara*yı veren Brahem Quartet, Halfouine bisi ile “nereye?” dercesine bizi yerimize mıhladı. Udun birbiri içine geçen nağmeleri, Klaus’a dolanmaları, arada coşup taşıp sonra hiç kalmadıkları bir yerden hikayelerine devam etmeleri, Brahem’in kendine has mırıldanmaları, sürekli birbiri içine geçen ve geçtikçe çoğalan iki göz gibi, hep merak edeceğimiz Rita’nın muazzam gözleri gibiydi…
Aynı konser dizisi kapsamında katıldığım ikinci konser ise Dhafer Youssef ve muazzam ekibinindi. Bir önceki konserden daha az seyircisi olmasına rağmen dokunamadığımız tarihi** kelimenin tam manasıyla inlettiler. O.’nun deyimiyle “adam olacak çocuk” Tigran Hamasyan’ın enerjisi tüm gruba yayılmış. Şimdiye kadar vokalleriyle ön plana çıkan Youssef ‘in ud performansı da bundan nasibini ziyadesiyle almış. Bu birlikteliğe Mark Guiliana’nın çılgın dokunuşları da eklenince başından sonuna kadar tüylerimizi diken diken eden bir performans izlemiş olduk. Youssef’in ekibi Brahemgiller kadar naif bir duruş sergilemenin yerine, daha politik bir tavırla, konser arasını tam ezan sesine denk getirmeyi tercih etmiş.
Brahem’in uduyla ve müziğiyle hemhal oluşu ve Youssef’in yeni enerjisi bize içinden çıkılmak istenmeyecek güzellikte anlar yaşattılar. Kısacası, bu konser dizisinden sonra şöyle haykırmak istiyorum: “We love Ramadan”. Bu arada, vaktiniz varsa, gidin bir bakın derim; Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinde oturup kalmış mamacılara rastlayabilirsiniz hala…
* Sultanahmet semalarında yükselen ezan sesiyle birlikte ustalıklı ama bir o kadar naif bir fade out manevrasıyla sahne sessizliğe gömüldü.
** Bkz. Arkeoloji Müzesi