http://www.youtube.com/watch?v=jN_w8CbdS8o&feature=share
Sanırız sadece şarkının sonunda bir anlık duyulan belli belirsiz saksofonda aramak lazım.
sezen abla
Şef:
sputnick
on 26 Nisan 2011
/
Comments: (0)
başkası “bir yorgan misali örtündüm yalnızlığı, bu yıl da aşk buraya hiç uğramadı” dese, at zekerinde kelebek kanadı esintisi yaratır a, işte, bu kadın, yarı-ithal bir drum’n’bass üzerine döşediği yarı-yanık edasıyla hazmedilir kılıyor bu meşum cümleyi. çünkü aynı kadın, bir başka şarkıya girmeden evvelki ud taksiminde o muazzam çalgıyla nasıl muhabbet edebileceğini, dahası, onunla nasıl hemhal olabileceğini de gözümüzün, gönlümüzün önüne seriveriyor. yani, seneler evvel yaptı bunları bu kadın! senelerdir, öyle ya da böyle, yapıyor. yapıyor kadın bunları! yapıyor yani! itirazı olan?
seneler herkesten kucak kucak alıp götürür, pek çoğunu görünmez kılarken, cümle kimyanın ve dahi tükenmesi namümkün muğlak bir arzunun iptilasıyla, sezen aksu her lafzında bir yerlerimize (aynı anda ve farklı anlarda pek çok yerimize) temas ediyor; hem de kendi resmini daha da, daha da belirginleştiriyor.
devamsız tilmizlerden müteşekkil tuhaf bir ekole sahip olduğu söylenegelir: onun vokalistliğiyle başlayıp titrek tay adımlarıyla popüler kültür hayatımıza duhul etmiş, sonra -kendi olmaya, yahut külliyen kayboluşa doğru- kopmuş nice isim mevcut, bir nefeste sayılabilecek. tilmizlerinin parlamasının da sönmesinin de onu yüceltiyor olması, ne tuhaf, ne güzel!
boğaz’a bakan evinde –ki videolarından birinde görünür bir vapurun yansıdığı bir serencam- bir zaman ikamet etmiş olanlar, müzikten, esrardan ve şehvetten müteşekkil, dursuz duraksız bir ‘kafa’dan bahsediyorlar. şahane hikaye! ağır takıldıkça kah ağırlaşan, kah hafifleyen ‘kafalar’ desek daha iyi, herhalde: pek çoğu saçma sapan adam ve kadın müsveddelerinin albümünü çekip çevirmiş, bir kısmı ‘kendi’ne saklanmış bir tuhaf külliyat. birine sattığı bir şarkıyı yıllar sonra (pek mahir olduğu müzik pazarına saygısından, bekliyor biraz, herhalde) kendi icra ettiğinde, her nasılsa, bir kilidin kovuğuna oturması hissini yaşıyoruz. “zulada bir kaç şişe yakut, yer gök kırmızı” diyecekse birileri, ondan başka kime inanabiliriz?
öte yandan, beraber bestelediği, çaldığı, söylediği cemaat de takdire şayan: erkan baba’dan night ark’a uzanan çok kültürlü, çok kimlikli bir güzel rota. hem, kim, pek sevgili turgut uyar’ın dizelerine bu kadar tad’lı tasallut edebildi, ondan başka?
pek kıymetlimiz metis yayınları sağolsun; şarkı sözleri kitap oldu, seneler evvel. bir de fatih akın adlı müthiş serserinin, malum filmin merkezine onu oturtmak marifetiyle icra ettiği muazzam –ve pek yerinde- saygı duruşu, tüm yazdıklarımıza, düşündüklerimize cila! (‘istanbul hatırası’nın filmdeki versiyonunu hatırlamayanlarla işim olmaz; bu böyle.) ne ki, sezen aksu belgeseli, sezen aksu monografisi, hala, eksik. bunca ağır hissiyat ve dahi ona eşlik eden nebat, ve elbet bir o kadar kimya onu alıp götürmeden, biri yapsa şu işi! ama bu kişi naim dilmener olmasa, mesela. olur da yapılırsa güzel bir biçimde, sadece pop denen hadiseye kılavuz olmaz o: kendi ruhani sergüzeştimize dair bir şeyler de çıkar oradan, zannederim. senelerdir dilimizde: hepimizi kanser edecek bu kadın! burası malum! ama, kendisi çekip gitmeden, kayıt düşmek lazım değil mi, bu zamanların tarihine, onu? eski bir ahşaba küçük bir parça sedefi hakkınca kakmak gibi?
hadi!
hani, “hepimizi gömer; gömsün de!” diyesim var. bu işlere bakan bir tanrıya, mevcutsa, “beni al, onu alma” demek isterim. olur da göçerse, yine ondan alıntılayarak, “yapacak hiç bir şey yok, gitmek istedi, gitti” derim, elbet. son iki alıntıyı fena halde yanlış kullandığımı –ve dahi tek başına söz’ün, müzik olmadan o kilidi kovuğuna asla oturtmayacağını da- not ederek.
“artık hayatımdan çıksan diyorum” diyor bir yerde; bizden el cevab: “takatimiz var hala: aynen devam, sezen abla!”. işte, yaz kapıda: gene patlatacaktır bir hit. ve elbet, plağın diğer yüzünde derunumuza duhul edecek bir yürek burgusu. işte, ona hazırlık olsun bu naçizane yazı bozuntusu.
p.s. naçiz yazarınızın da hazır bulunduğu bir konserde, şarkılarına hep bir ağızdan eşlik eden binlerce amfitiyatro sakinine şöyle buyuruyordu, sezen abla: "aslında kendiniz şarkı söylemek istiyorsunuz, ama siz söylerken benim de burada olmamı istiyorsunuz!" haklıydı.
seneler herkesten kucak kucak alıp götürür, pek çoğunu görünmez kılarken, cümle kimyanın ve dahi tükenmesi namümkün muğlak bir arzunun iptilasıyla, sezen aksu her lafzında bir yerlerimize (aynı anda ve farklı anlarda pek çok yerimize) temas ediyor; hem de kendi resmini daha da, daha da belirginleştiriyor.
devamsız tilmizlerden müteşekkil tuhaf bir ekole sahip olduğu söylenegelir: onun vokalistliğiyle başlayıp titrek tay adımlarıyla popüler kültür hayatımıza duhul etmiş, sonra -kendi olmaya, yahut külliyen kayboluşa doğru- kopmuş nice isim mevcut, bir nefeste sayılabilecek. tilmizlerinin parlamasının da sönmesinin de onu yüceltiyor olması, ne tuhaf, ne güzel!
boğaz’a bakan evinde –ki videolarından birinde görünür bir vapurun yansıdığı bir serencam- bir zaman ikamet etmiş olanlar, müzikten, esrardan ve şehvetten müteşekkil, dursuz duraksız bir ‘kafa’dan bahsediyorlar. şahane hikaye! ağır takıldıkça kah ağırlaşan, kah hafifleyen ‘kafalar’ desek daha iyi, herhalde: pek çoğu saçma sapan adam ve kadın müsveddelerinin albümünü çekip çevirmiş, bir kısmı ‘kendi’ne saklanmış bir tuhaf külliyat. birine sattığı bir şarkıyı yıllar sonra (pek mahir olduğu müzik pazarına saygısından, bekliyor biraz, herhalde) kendi icra ettiğinde, her nasılsa, bir kilidin kovuğuna oturması hissini yaşıyoruz. “zulada bir kaç şişe yakut, yer gök kırmızı” diyecekse birileri, ondan başka kime inanabiliriz?
öte yandan, beraber bestelediği, çaldığı, söylediği cemaat de takdire şayan: erkan baba’dan night ark’a uzanan çok kültürlü, çok kimlikli bir güzel rota. hem, kim, pek sevgili turgut uyar’ın dizelerine bu kadar tad’lı tasallut edebildi, ondan başka?
pek kıymetlimiz metis yayınları sağolsun; şarkı sözleri kitap oldu, seneler evvel. bir de fatih akın adlı müthiş serserinin, malum filmin merkezine onu oturtmak marifetiyle icra ettiği muazzam –ve pek yerinde- saygı duruşu, tüm yazdıklarımıza, düşündüklerimize cila! (‘istanbul hatırası’nın filmdeki versiyonunu hatırlamayanlarla işim olmaz; bu böyle.) ne ki, sezen aksu belgeseli, sezen aksu monografisi, hala, eksik. bunca ağır hissiyat ve dahi ona eşlik eden nebat, ve elbet bir o kadar kimya onu alıp götürmeden, biri yapsa şu işi! ama bu kişi naim dilmener olmasa, mesela. olur da yapılırsa güzel bir biçimde, sadece pop denen hadiseye kılavuz olmaz o: kendi ruhani sergüzeştimize dair bir şeyler de çıkar oradan, zannederim. senelerdir dilimizde: hepimizi kanser edecek bu kadın! burası malum! ama, kendisi çekip gitmeden, kayıt düşmek lazım değil mi, bu zamanların tarihine, onu? eski bir ahşaba küçük bir parça sedefi hakkınca kakmak gibi?
hadi!
hani, “hepimizi gömer; gömsün de!” diyesim var. bu işlere bakan bir tanrıya, mevcutsa, “beni al, onu alma” demek isterim. olur da göçerse, yine ondan alıntılayarak, “yapacak hiç bir şey yok, gitmek istedi, gitti” derim, elbet. son iki alıntıyı fena halde yanlış kullandığımı –ve dahi tek başına söz’ün, müzik olmadan o kilidi kovuğuna asla oturtmayacağını da- not ederek.
“artık hayatımdan çıksan diyorum” diyor bir yerde; bizden el cevab: “takatimiz var hala: aynen devam, sezen abla!”. işte, yaz kapıda: gene patlatacaktır bir hit. ve elbet, plağın diğer yüzünde derunumuza duhul edecek bir yürek burgusu. işte, ona hazırlık olsun bu naçizane yazı bozuntusu.
p.s. naçiz yazarınızın da hazır bulunduğu bir konserde, şarkılarına hep bir ağızdan eşlik eden binlerce amfitiyatro sakinine şöyle buyuruyordu, sezen abla: "aslında kendiniz şarkı söylemek istiyorsunuz, ama siz söylerken benim de burada olmamı istiyorsunuz!" haklıydı.
siempre!
Şef:
sputnick
on 25 Nisan 2011
/
Comments: (0)
"bugün artık bahardan bir nefes alamayanlar için, kıyımdan geçirilen halklar, katledilen yoldaşlar, her ölüm zamansız kabul, lakin amansız yitirilen dostlar, müşterek aşklar, orta sınıf yalanlarıyla meftun arkadaşlar, ummanların ötesindeki altın şehre yürüyen yolcular ve sayılamazlar için bir nefes alalım. bugün 24 nisan, bugün aldığımız nefesi ciğerlerimizin her köşesinde, her bir hücremizde, tüm bedenimizde gezdireceğiz, ondan acıyı süzecek, öfkeyi umuda çevirecek, tefekkürü eyleme dökecek, 1Mayıs'ta her yerin şarkısını, coşkuyla, hep birlikte söyleyeceğiz."
bandista'dan bir adım daha: daima!
yeni sağcılar, yeni soul'cular
Şef:
sputnick
on 20 Nisan 2011
/
Comments: (4)
ada'nın bu post-dubstepçi (james blake), bu neo-soul'cu veletlerindeki erken bilgelik hayra mı alamet, şerre mi? jamie woon'un night air'ine çok takıldım son günlerde nedense. "I've acquired a taste for silence" demesinden olabilir mi?
cuma friday venerdì freitag Петак Ուրբաթ
Şef:
sputnick
on 15 Nisan 2011
/
Comments: (2)
Bir albüm, bir parça.
3. Ginkgo Biloba-MASTER by BeaTricks - Class B Band
Bu arada böyle arkadaşlara ne kadar ihtiyacım olduğunu biliyor muydunuz?
"haeır yu stağt a pağte, pıliz injoyet rispansibley"
lilo
Burning feat. Nick Maurer by Get Physical Music
3. Ginkgo Biloba-MASTER by BeaTricks - Class B Band
Bu arada böyle arkadaşlara ne kadar ihtiyacım olduğunu biliyor muydunuz?
"haeır yu stağt a pağte, pıliz injoyet rispansibley"
lilo
tadımlık karanlık
Şef:
sputnick
on 14 Nisan 2011
/
Comments: (0)
Fink, yaz için yeni albüm müjdesini verdi; verirken de albüme ismini veren "Perfect Darkness" parçasını tadımlık mama olarak ortaya ikram etti. Buyrun...
kültür devinimi
Şef:
sputnick
/
Comments: (0)
Marsilya'lı hip hop/trip hop kolektifi Chinese Man, nihayet işi sadece EP'ler ve toplamalardan çıkarıp Racing Wtih The Sun ismi verilen yekpare bir uzunçalara döktü. Albümün belirli bir konseptten olabildiğince uzak olması, her ne kadar alelacele hazırlanmış bir toplama izlenimi bıraksa da, hoşa gitmiyor değil. İçeride "çıt..ı ıh.." diyerek geçileni de var, "neler düşünüyo be adamlar..." diyerek takılıp kalınanı da. Hani kültür devrimi yaratacak bir rüzgar estirmeyeceği belli de, "iyiymiş be hocam? ha?" dedirtmesi bile yetiyor. Fransa'nın Paris'ten ibaret olmayacağını, dahası, Çin'in bile (hip) hop diye Marsilya'ya düşebileceğini gördük; mesuduz.
http://www.youtube.com/watch?v=cylJSwy-fG8
Ю́рий Алексе́евич Гага́рин
Şef:
sputnick
on 12 Nisan 2011
/
Comments: (0)
50 yıl evvel bugün, ne var ne yoksa gördü.
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=XeC4nqBB5BM&hl=en_US&feature=player_embedded&version=3]
Burial - hem sever hem gömer!
Şef:
sputnick
/
Comments: (0)
Burial'dan bir süredir beklediğimiz yeni EP "Street Halo" karanlık stüdyolardan adanın karanlık sokaklarına ilkbahar güneşi gibi düştü... Alışageldiğimiz Burial'in o "severken döven" bipolar soundu tabii ki EP'nin her köşesine hakim fakat özellikle EP'nin isim babasi Street Halo parçası Four Tet'le yapılan çalışmalarda olduğu gibi temelinde yatan 4/4 yapıyı güçlü bir şekilde hissettiriyor ve dubstep dj'lerinin yanında techno ve deep house dj'lerinin de plak çantalarında yerini alacağa benziyor. Ne dersiniz?
düşük kalkanı
Şef:
sputnick
on 8 Nisan 2011
/
Comments: (0)
Zaafa mı meyilliyiz, yoksa bir "durum" olarak meyle mi ciddi zaafımız var bilinmez. Bunu parabole bakarak çıkarmaya çalışmanın bizatihi kendisi yukarıdaki ikileme bir cevap niteliği taşır mı? Taşımaz mı?
Sahi bir doğru ve bir odak noktasına eşit uzaklıktaki noktaların geometrik yerleri gerçekten bize cevabı verir mi? Tekrar: Zaafa mı meyilliyiz, yoksa meyle mi zaafımız var? Zaafa mı meyilliyiz, yoksa meyle mi zaafımız var? Zaafa mı meyilliyiz, yoksa meyle mi zaafımız var? Zaafa mı.....
Mama'ya Tool geliyor; az biraz da abartılmış kariyerlerinin tepe noktası Lateralus 'ta söyleyecek ciddi sözleri olduğunu müjdeliyor. Parabol'e geri dönelim...Meyle mi zaaf.
[vimeo 18674688 w=400 h=302]
Parabol/Parabola from Buttercuts Editorial on Vimeo.
iyi bir domates
Şef:
sputnick
on 6 Nisan 2011
/
Comments: (0)
2000'li yıllarda önce Büyük Britanya topraklarını, sonra da neredeyse tüm dünyayı kasıp kavuran plak şirketi Hyperdub'ın sahibi ve Burial ile birlikte belki de en ağır topu Kode 9, kankası The Spaceape ile birlikte kaydettiği 2006 tarihli ufuk açan debutu "Memories Of The Future"dan sonra 2011 senesini de şenlendirmeye geliyor. Kısa süre sonra raflara düşecek ikinci albüm Black Sun'ın ilk habercisi Otherman / Love Is the Drug sofrada. Hani albüm kapağının şahaneliğine binaen iyi bir kahvaltı olarak niteleyebileceğimiz Kode 9 ve The Spaceape ortaklığı, iyi bir kahvaltının iki ana maddesini kolaylıkla bir araya getiriyor: İyi bir dost ve iyi bir domates. Hangisine öncelik vereceğiniz müzikal estetik ve tercihilere bağlı.
dört kalaşnikof yeter de artar bile
Şef:
sputnick
on 4 Nisan 2011
/
Comments: (2)
Nekropsi'yi 1990'ların başlarındaki "sert" Speed Lessons demolarından beri olabildiğince yakın takip ettiğimizin cümle alem farkında... Alemin farkında olduğu bir başka gerçek de topluluğun bilhassa 90'ların ortalarından sonra bambaşka yerlere yelken açtığı olsa gerek. Bu yelkenli tefekkürün sonucu 1997 yılındaki Mi Kubbesi, hadi biraz abartalım, bu toprakların batısından çıkan ve daha da batıdakileri de cebinden kolayca çıkartacak olan, bir garip muhteşemlikte bir albüm idi. Sanırız Nekropsi'nin nefaseti, işin başından beri sadece çağdaşları arasında farklı bir yere oturabilmiş olmaları değil, Replikas gibi "replika" haleflerine bile babacan bir tavırla "gel otur şöyle, az biraz soluklan yeğenim..." edasıyla arka çıkmaları olsa gerek.
İyi ki yine aramızdalar, iyi ki Mi Kubbesi'nden sonraki tuhaf sükunet hali on yıllarca sürmedi. Hem onları canlı dinleyen herkes, bu tuhaf sükunetlerin bir boka yaramadığını da bilir. Bir daha çalın; dört Kalaşnikof!
[vimeo 21776976 w=400 h=293]
Nekropsi - Baba & Erciyes from Kontraplak on Vimeo.
yüreğime düştü ateş
Şef:
sputnick
on 3 Nisan 2011
/
Comments: (0)
[soundcloud url="http://api.soundcloud.com/tracks/9884849" params="show_comments=true&auto_play=false&color=b35300" width="100%" height="81" ]
grupsesbeats'in ellerine sağlık, yüreklerimiz kor.