peki ya nedir?












bazen gelmemdendir, bazen gitmemden. senin az bildiğin, belki de benim hiç bilmemem gerekendir. bir yere gitmeye çalışırken kendimi başka bir yerde bulmamdır. yaşlanmadan bitki gibi köküme uzanıp köküne tutunmamdır…

a: ya hepsidir, e: ya hiçbiridir!

kapıdaki not

Biri, duyulması zor bir fısıltıdan sonra kapıya şu notu belli belirsiz iliştirip uzaklaşmış:


Bir diğeri de, notu görüp (üstüne üstlük, bir de alınıp) günler boyu ona bakmış; sonra da aynı kağıdın arkasına şunu çiziktirmiş:


Sonra da kağıdı cebine koyup, kapıyı açıp çıkmış. Daha fazla alınacak bir şeyler bulmak için.

ignotum per ignotius


Kantitatif disiplinlerden gelip de, önlerindeki problemin yine bu ölçülebilir gidiş yolu ile tamamıyla çözümleneceğine inanan duayenlerden, beklenmedik çıkarımlar yapmayı sürdürüyoruz:

"...Principium creationis per destructionem, insan ölçütlerini Evren gibi insani olmayan bir şeye uygulayan teşhislerimizin sadece bir aşaması olabilir. Belki de bir gün, bir deus ex machina, zavallı hayvan beyinlerimizin erişemediği, bu gayri insani, son derece karmaşık ölçümlerin üstesinden gelecektir. Kimbilir, bu mekanik zeka belki insan eliyle yapılmış, ancak insana yabancılaşmış bir ürün ya da sentetik aklın insandan evrimleşerek ortaya çıkan mekanik-ötesi bir türevi olabilir. Ne var ki, XXI. asrın eşiğinde ben, hiçbir spekülasyonun aydınlatamayacağı bir karanlığa giriyorum."

Stanislaw Lem, İnsanın Bir Dakikası, 1986


Minneapolis menşeili topluluk Poliça, ses getireceği şüphesiz harikulade debutu "Give You The Ghost" ile mama sayfalarında. Devrilmiş, dolu bir şişeden dışarı akan sıvı gibi sakin ama kararlı ilerleyerek biten albüm süresince, çifte davulun kaotik uyumu ile, karakteristik bir bas ile, destekleyici synth'ler ile ve tabi ki gecikme ve eko'ları ile bambaşka etkiler bırakan bir vokal ile hemhal oluyoruz. Bütün bu "ayrıntı"ların birleşimi ile ortaya çıkan örgü, Lem'in bahsettiği "insan eliyle yapılmış ama insana yabancılaşmış bir ürün ya da sentetik aklın insandan evrimleşerek ortaya çıkmış bir türevi" olsa da nihayetinde "hiçbir spekülasyonun aydınlatamayacağı bir karanlığa" gireceği de aşikar. Daha uzun süre tekrar tekrar döneceği kesin.

ölümcül eylemce



Tabi ki...İnsan da bir cisimdir. Parantez içerisindekiler kulak maması dokunuşlarıdır. Müdahaleye müsade edenlere teşekkürler.

"Eylemsizlik, cisimlerin (insanların) hareket durumlarını koruma eğilimleridir. Burada "hareket durumu" ile anlatılmak istenen, cismin (insanın) diğer bir cisme (insana) göre sabit hızla hareket etmesi veya durağan halde bulunmasıdır. Newton tarafından 1. hareket yasası olarak ifade edilmiştir. Bu yasa, bir cisim (insan) üzerine etkiyen dış kuvvetlerin bileşkesi (net kuvvet) sıfır olduğu zaman cismin (insanın) hareket durumunun değişmeyeceğini söyler.

Bir araç hızlanırken içerisindeki cisimler (insanlar) geriye doğru, araç fren yaptığında ise cisimler (insanlar) öne doğru itilir. Her iki durum cisimlerin hızlarını koruma eğilimlerinden kaynaklanır. Sistemin ivmesiyle zıt yönde cisimlere etkiyen kuvvete eylemsizlik kuvveti denir.
Duran bir cisme (insana) herhangi bir kuvvet etki etmedikçe sürekli durur. Hareket halindeki bir cisme (insana) hareketini engelleyecek bir kuvvet etki etmedikçe hareketine devam eder. Bu özelliğe eylemsizlik denir.

Eğer maddesel bir noktanın yeri mutlak bir koordinat sistemine göre tarif edilirse ve bu maddesel nokta dışarıdan başka cisimlerin (insanların) etkisi altında bulunmuyorsa bu nokta ivmesiz olarak hareketini sürdürecektir; yani ya hareketsiz duracak veya bir doğru üzerinde sabit bir hızla hareket edecektir. (Her iki yol da düpedüz delilik. Değil mi?)


Bütün deneylerimiz gösterir ki; nerede ve ne zaman bir ivme meydana gelirse, bu ivme iki sebebin yalnız birinden veya her ikisinden dolayı meydana gelir. Bu ivme, kullanılan sistemin mutlak bir eksenler sistemi olmadığından veya başka cisimlerin etkisinden veya her iki sebepten ötürü olabilir. Başka bir sebep mümkün değildir.

Bu iki sebebin mevcut olmaması halinde, maddesel noktanın ivmesi bulunmayacağı hakikati, bazen 'her noktanın eylemsizliği vardır' sözü ile ifade edilir ve bu sebepten mutlak bir eksenler sistemine eylemsiz sistem denir. (İşte artık kanlı kahkahalar atacak boyuta geldiğinin göstergesidir bu da deliliğin.)

Kanunun kendisi, eylemsiz bir sisteminin anlamını genişletmemize imkân verir. Dolayısıyla, herhangi bir S1 eksenler sistemi mutlak bir eksenler sistemine göre ivmesiz olarak hareket ediyorsa, bir P maddesel noktasının S1 sistemine göre ivmesi mutlak bir sisteme göre ivmesinin aynı olacaktır; yani S1 de eylemsiz bir sistem olacaktır.

Böylece birinci kanun doğru ise, yukarıda sözü geçen S sistemi çok büyük bir ihtimalle eylemsiz bir sistemdir. (İyice eyvah...)

Birinci hareket kanunu, eğer P maddesel noktası başka bir cisim (insan) veya cisimlerin (insanların) etkisi altında kalıyorsa ve bu etkiler birbirini yok etmiyorlarsa, P'nin eylemsiz bir eksenler sistemine göre hareketine ivme verilmiş olacaktır. Başka cisimlerin (insanların) etkisi altında kaldığı zaman P maddesel noktası kuvvet etkisi altındadır denir. Birinci kanuna göre, bu takdirde , kuvvet sadece ivme ortaya çıkaran bir şeydir. Bu ancak başka cisimler (insanlar) tarafından uygulanır ve ortaya çıkardığı ivme ile ölçülür. Biz kuvvetleri verilen bir veya başka başka (fakat belli) maddesel noktalar üzerinde meydana getirdikleri ivmeleriyle karşılaştırabiliriz. (Artık sadece tenefüs özlemi ile teneffüs edecek noktadayız. Değil mi?)"

15tebir uc


Karisik kasetten ve karisik kasetcilikten vazgecmedik. Plak, dat, kaset, CD, mp3... hala karistirmaya devam ediyoruz.

Corto Ramirez - 15tebir uc by corto

müsebbip mızıka


Buralarda da bir Osunlade olması ne hoş!

alelâde bir gece

Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!

Düşüncemizin katlanması mı güzel,

Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,

Yoksa diretip bela denizlerine kaşı

Dur, yeter! demesi mi?

Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız

Bitebilir bütün acıları yüreğin,

Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.

Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!

Çünkü o ölüm uykularında,

Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,

Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.

Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.

Kim dayanabilir zamanın kırbacına?

Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,

Sevgisinin kepaze edilmesine,

Kanunların bu kadar yavaş

Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,

Kötülere kul olmasına iyi insanın

Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?

Kim ister bütün bunlara katlanmak

Ağır bir hayatın altından inleyip terlemek,

Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,

O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya

Ürkütmese yüreğini?

Bilmediğimiz belalara atılmaktansa

Çektiklerine razı etmese insanı?

Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:

Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor

Yürekten gelenin doğal rengini.

Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar

Yollarını değiştirip bu yüzden,

Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.

Ama sus, bak, güzel Ophelia geliyor.

Peri kızı dualarında unutma beni,

Ve bütün günahlarımı.

William Shakespeare, Hamlet.
(Türkçesi: Sabahattin Eyüboğlu)

xatirxwazî

farkında mısınız, siz de, kıymetli mamaperverler? son zamanlarda devlete ve dahi tabiata dair sorularımız daha bir keskinleşti. "niye ki?" diye ünleye ünleye bir hal oluyoruz. siyaset, buralarda her daim olduğu üzre, meşgul çalmakta. gündelik hayatın da pek bir farkı yok. dostlar ufkun derununda gaibe karışmakta.

yakın zamanda buralarda son zamanlarda gerçekleşen en feci olay vuku buldu. ülkenin ta en ucunda 35 kişi daha gaib edildi.

hem onlara hem mama'ya veda babında, buyrun önce daye rojek te'yi dinleyin, sonra da şu videoyu izleyin, derim.

selametle.

15tebir iki


Kafa karışıklığına devam.

Corto Ramirez - 15tebir iki by corto

işin nihayeti


Gerçi evvelce, sağlığım yerindeyken, birkaç kere ister istemez yolum düştü camiye, ve kalbimi camideki diğer insanların kalpleriyle birleştirmeye çalıştım, fakat gözlerim duvarlardaki çinilerde, nakışlardaydı, onlara bakarak tatlı hayallere daldım ve elimde olmadan, böylece bir kaçış yolu buldum kendime. Dua sırasında gözlerimi yumdum, ellerimi yüzüme kapadım, bir gece yarattım kendime, bu gecenin karanlığında, bir rüyada gibi sorumsuz, kendi duamı okudum. Fakat sözcükleri huşu içinde söylenmedi bu duanın. Çünkü ben Tanrı'yla, Yüce Varlık'la değil, sevdiğim tanıdığım birisiyle konuşmaktan hoşlanıyordum! Çünkü benim çok yükseğimdeydi Tanrı.


S
ıcak, nemli yatağımda yatarken bütün bu sorunlar önemini kaybediyordu. Tanrı gerçekten var mı, yoksa kutsal imtiyazlarının korunmasını gözeten bu yeryüzü güçlüleri tarafından, vatandaşlarını daha da rahat sömürebilmek için, kendi tasarılarına göre mi yaratılmıştır; yeryüzünün gökyüzüne bir yansıması mıdır; bu gibi şeyleri artık umursamıyor, ben yalnız sabaha çıkıp çıkmayacağımı bilmek istiyordum. Ölümün karşısında mezhebin, imanın, itikadın ne kadar gevşek ve çocukça olduğunu hissediyordum. Sağlığı yerinde ve mutlu olanlar için, eğlencelik şeylerdi bunlar. Ölümün ve çektiklerimin korkunç gerçeği karşısında, kıyamet günü üzerine, ruhun ahretteki mükâfatları üzerine bana telkin ettikleri şeyler, tatsız bir aldatmaca oluyordu. Bana öğrettikleri dualar, ölüm korkusu karşısında etkisizdiler.”

Sadık Hidayet, Büf-i Kür 1936.