
yüzesin var mı?
Şef:
sismanos
on 31 Ağustos 2011
/
Comments: (0)

1997'de, yani yazdan ibaret hayatımızın hakiki kışla tanıştığı sene, mark sandman ve büzükteşleri, 3 kişinin müzikte yapabileceği neredeyse en iyi şeyi yaptılar ve dünyaya like swimming albümünü hediye ettiler. albümle aynı adı taşıyan şarkı belli ki günün şu saati yapmaya can attığımız eylemden değil, daha geç saatlerde girişilebilecek başka bir şeyden bahsediyor. kendi kulağımızca dinlemek, sıcaktan pelteleşmiş beynimizle kendimizce anlamak için bir daha, bir daha çalıyoruz.
yıldızlarla haşır neşir
Şef:
lilo
on 28 Ağustos 2011
/
Comments: (0)
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin
Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin
Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin
yer çekimi
Şef:
sputnick
/
Comments: (0)
Money is time, time is a currency
You and I both know who you're spending yours on
You were the one, you cried for infinity
But you can't have it all, no, you can't have it all
Do I chose to be weighed down by gravity
To these thoughts that I own?
Oh, I don't like this feeling of jealousy
Yeah, it's not what I want
I love a girl who loves synchronicity
Stimulated by nothing more than the meaning of life
She's all around, she's like electricity
And I can't have her all, no, no, I can't have her all
Do I choose to be weighed down by gravity
To these thoughts that I own?
Oh, I don't like this feeling of jealousy
Yeah, it's not what I want
She refused to be weighed down by gravity
And now she's soldiering on
She confided that love, it is an energy
She's passing it on
babylon, your throne shall fall
Şef:
corto
on 27 Ağustos 2011
/
Comments: (1)
"I know that I & I is like a tree, plant by the river of water, and not even the dog that piss against the wall of Babylon shall escape this judgment. For I & I know that all of the youth shall witness the day that Babylon shall fall!" diyor Rockers filminde Horsemouth.
Babil yikilana kadar, tahti sallamaya devam mamaseverler.
Dub Selection #3 by corto Babil yikilana kadar, tahti sallamaya devam mamaseverler.
parçalar bir bir düşerken
Şef:
corto
on 25 Ağustos 2011
/
Comments: (1)
Burialdan farklı olarak, kendine değişik bir saklanma yöntemi belirlemiş olan Zomby(önce gelecem çalacam diyip son anda iptal etme veya iptal bile etmeyip haber vermeden hiç gitmeme) promoterlar arasında kötü bir şöhrete sahip. Ama bu kötü şöhret, adamın dubstep, post-dubstep, bass music, vs her ne olarak adlandırmak isterseniz o tarzın en iyilerinden biri olmasını engelleyemiyor. 2008’de çıkardığı ilk LPsi bildik, genel müzik tarzı çerçevesinde değildi. Adından da anlaşılabileceği gibi (Where Were U In ’92) saf bir hardcore güzellemesiydi. Bu albüme bakıp, adam 'hardcore'a gönül vermiş sade o tarz şarkılar yapıyor, plaklar çıkarıyor sanılmasın. Tek derdi, şu an tutkunu olduğumuz bass müzik türevlerinin bir kökünün yattığı 90ların başındaki hardcore’a ve ravelere selam çakmaktan başka bir şey değildi.
Zomby, bu ilk albümünün peşisıra değişik labellardan çıkan plaklarıyla, soundunun farklılığı, arpeggiolarla dolu, wonky hissiyatlı yapılarıyla iyice artık kendini kabul ettirmiş, hatta bi blogda wonky üzerine bir makale yazılırken Hyperdub’dan çıkan EPsinde yer alan Kaliko isimli parçasına derinlemesine inceleme bile yapılmıştı. Zomby ve bizim için bu dönemin zirvesi, Ramp Recordings'ten çıkan 'One Foot Ahead Of The Other' isimli EPydi. Bu EPden sonra, uzun süre bir daha sesini duyamadık, ta ki yeni albümünden örnekler nete düşüp, 'Natalia’s Song’u dinleyene kadar.
İlk izlenimim, tamam hala hardcore hissiyatı mevcut, soundunu geliştirmiş, Burial tarzı urban dream kafasına çok yaklaşmış ama dahası olmalı. Evet, çok iyi şarkı ama ortalık zaten tek düze, ne idüğü belirsiz, zeka pırıltısı içermeyen synthler ve baslarla dolu dubstepten ve bass musicten geçilmezken, umudumuz olan son birkaç prodüktorden biri olan Zomby'nin merakla beklenen yeni albümü, hep bu havada olsaydi büyük hayal kırıklığı yaşayacaktim. Neyseki Zomby cevabı yapıştırmakta gecikmedi. Önce Noah Lennox aka Panda Bear ortaklığıyla kotardığı 'Things Fall Apart' ve albümün kalanı, sevdiğim Zomby soundunun daha da gelişmiş daha da oturmuş, daha farklı ses deneylerine de girişmiş bir şekilde ama hala yerli yerinde olduğunu gösterdi.
Son olarak, eğer Jan Marcin Szancer, Fransız yeni dalgası yönetmenlerden birisi olsaydı ve bir film çekseydi sonucun nasıl olacağı hakkında bir fikrim yok, ama soundtrackini elimde tutuyorum.
külkedisi
Şef:
sputnick
on 24 Ağustos 2011
/
Comments: (0)

"İstediğim şu: bir insanın başına gelebilen, ancak kesinlikle aldırış etmediği en kötü şey.
Önünde titriyordum. Önünde bir yıkıntıydım.
Yanımda ikinci kurban yatıyordu. Dudakları, son derece iğrenç oldukları için, bir ölünün dudaklarını andırıyorlardı. Kandan daha iğrenç bir salya akıyordu. O günden bu yana, kabul etmediğim, artık dayanma cesareti bulamadığım bu yalnızlığa mahkum edildim. Ama, daveti yinelemem için bir çığlık yetebilirdi ve gerçeği görmez bir öfkeye kulak verseydim, artık çekip gidecek olan ben değil, yaşlı adamın cesedi olurdu.
İğrenç bir acıdan sonra, yeniden, her şeye karşın sinsice sürüp giden küstahlık arttı, önce yavaş yavaş, sonra, ansızın, bir parıltıyla gözümü kamaştırdı ve her türlü mantığa karşı ortaya çıkmış bir mutluluk içinde beni kendimden geçirdi.
Şimdi mutluluk başımı döndürüyor, beni sarhoş ediyor.
Haykırarak adını anıyorum onun. Avazım çıktığı kadar bağırarak övüyorum onu. Budala yüreğimde, budalalık kahkahalarla gülerek şarkı söylüyor. Başarıyorum."
2005 yılında kotardıkları ADEAO-dato (a new day) isimli işleri ile, bize şarkıda kullanılan sample'ı bulacak olan insanla ilgili türlü hayaller kurduran Los Angeles menşeili Free The Robots, The Mind's Eye ile geri döndü. Aradan geçen süre içerisinde de, çoğumuzun yaptığı gibi, boş durmadığını belli etti. Hayalin gerçekleşmesine ramak kala, o ramağı hissederek balkabağına dönüşülen anı hissettiren kirli tarz, bu EP'de de kendini gösteriyor. Hip Hop, dub'a, jazz'a hatta yer yer artık son nefeslerini veren dubstep'e uzanıyor. Hikaye devam ediyor; o sample'ı aramaya devam ediyoruz.
baht
Şef:
sputnick
on 23 Ağustos 2011
/
Comments: (0)

Sözün kar etmediği anlar, ozan geleneğinin en rahat at koşturduğu anlar sanırız. Geleneği (kökü değil) düşünürken, onu ABD'deki Blues geleneğine benzetmek gibi bir gereksizlik tuzağına düşmemek elzem. İlk bakışta benzerlikler var gibi görünse de, elmayla nohutu benzetmeye çalışmanın bir kere yüzümüzü güldürecek netice vermediği ortada...Benzeştirmeye dayalı gereksiz klasifikasyona eyvah, eyvah, ey.
Üstadın karadır kara dediğine kulak vermek, eyvah dediğinden kaçınmak, hiç bir şeyin ortasındaki kuru, sarı ufka bakakalmak, boynumuzun borcu ki; o da ziyadesiyle karadır.
bugün ona, yarın sana
Şef:
sputnick
on 20 Ağustos 2011
/
Comments: (0)

çek-i düzen
Şef:
lilo
/
Comments: (0)
"ben havucu çok yerim, lahanayı severim. yokuşu hızlı çıkar, inişi güç inerim."
stresin göğüs kafesi ile mide arasında bir yerleri tepmesine olan öfke nasıl kontrol edilir ki?
portakal geliyor, kaç!
Şef:
lilo
on 19 Ağustos 2011
/
Comments: (0)
fonetik demişken, abshaper’ın en büyük rakibi “kahkaha” kelimesini, “kahkahahaha…” diye gözyaşları içinde yansımaya çevirebilirmişiz. hiç güleceğim yoktu aslında. bir başa çıkma mekanizması olarak reçetenize endorfin ve refleksoloji’nin yanında, mıncıklanabilecek soğuk meyveler de yazıyorum. bir de, torunu gelecek diye saatlerce uğraşılan tatlı yenirken, X kaşık per minute'i, damağa ilk temasındaki göz kısılmasını ve ağız hareketlerini göz ucuyla izleyen anneannemden çakozladığım işte tam da bu yöntemi öneriyorum.
hiç mitleri ve kodlarıyla uğraşmadan, kırmızı başlıklı kız’ı, başkalarının elini kendi elinin üstüne takarak çizen Jean Ache’ın, 74'te Pilote diye bir çizgi roman dergisinde yayınlanan bu işleriyle daha yeni karşılaştığım için kendimi "bilmemne" hissetmeden tadını çıkarmayı –pardon- çıkarmanızı diliyorum. hajde mori, hoş geldiniz.
*bunu da dedirttiniz ya neyse; lütfen görselleri yeni sekmede açınız.
bu seferlik sadece gözmaması.
yukarıdaki mavilikler, yerdeki karanlıklar
Şef:
sputnick
/
Comments: (0)

Yukarıda : Tüm semavi din külliyatlarında ismi ve hikayesi geçmekte olan Ezekiel. Osmanlı teoloji kaynaklarında Hz. Hızkıl ; bazı isimlerin fonetikliği inanılır gibi değil. Tanrı'nın geçtiği meşhur kapalı kapının önünde, sırrı saklıyor. Bu uzun hikayaden ziyadesiyle etkilenen bir mütedeyyin de onu böyle resmediyor.
Aşağıda: Fransız Dub sahnesinin medar-ı iftahar'ı EZ3kiel. Hiçbir teolojik kaynakta isimlerinin başka bir telaffuzu geçmiyor. Bazı isimlerin kalıcılığı inanılır gibi değil. Harikulade bir albümün, kapak görselinin derinliğini saklıyor. Bu uzun hikayaden ziyadesiyle etkilenen bir mütedeyyin de onu böyle resmediyor.

asıl yeni dalga
Şef:
sputnick
on 17 Ağustos 2011
/
Comments: (0)

Neo-klasisizmin düsturundaki tepkisel sakinlik, sükun olmanın bizatihi kendisinin bir tepki olacağını müjdelediğinden beri bu "durum"a olan sessiz aşk sürmekte. Sıklıkla, donuk bir eylemsizlik hali ile karıştırılma hatasına düşülse de, bu tavrın ne kadar soğuk ve keskin olduğunu son zamanlarda Alva Noto ile yaptığı çalışmalarla Japon piyanist Ryuichi Sakamoto derimize kakmaktaydı. Söz konusu "durum"un (biçim mi demeli yoksa?) trajedi boyutlarındaki şahaneliğini IDM takipçilerinin saygıda kusur etmediği prodüktör Fennesz'de fark etmiş olacak ki, ikili birlikteliklerine "sessiz sedasız" bir gümbürtüyle devam ediyorlar.
Sakamoto piyanosunun ilk etapta boşluk gibi görünen, ama esasında oldukça dolu olduğu duyulan o alandaki her uzayışı, bir büyük dalgayla daha hemhal olacağımızın göstergesi değil mi?