noel baba
Şef:
lilo
on 10 Aralık 2013
/
Comments: (0)
“…, elbette biz küçük burjuvaların yalnızca tadını çıkardığımız lükslerimiz yok, bazı çilelerimiz de var: Hayatı ve insanları anlamak, her fırsatta ölüm üzerine düşünmek, küçük şeylerden ille de büyük ve asli şeylerin izlerini aramak, genelleme yapmak, zevklerimizi inceltmek ve suçluluk duymak gibi çileler.
Aldığımız her nefes bize kendimizi suçlu hissettiriyor, lükslerimiz ve çilelerimizle bir kum havuzunda oynuyormuşuz gibi hissettiriyor. Bir yandan suçluluk duygusuyla havuzumuzda eşelenirken bir yandan da gerçek dünyanın dev bir yumruk olarak art arda üzerimize inmesini, kurduğumuz her şeyi tuzla buz etmesini bekliyor, hatta istiyoruz. Kafka okuduk, gerçeğe mazoşistçe bir düşkünlüğümüz var.
…, gerçeğin böyle bir yumruk gibi üzerine inmesini beklerken insanın hiç bir şeye inancı tam ve daim olmuyor”
1987
Şef:
lilo
on 9 Aralık 2013
/
Comments: (0)
"Bütün teessürlerimiz, inkirsarlarımız,** hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne geleceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?"
**Düş kırıklıklarımız.
**Düş kırıklıklarımız.
İyi ki Doğdun Engels!
Şef:
seco
on 28 Kasım 2013
/
Comments: (0)
"Rekabet, modern sivil toplumda egemen olan herkesin herkesle savaşının en tam ifadesidir. Bu savaş, yaşam savaşı, varolma savaşı, her şey için savaş, gereksinim durumunda ölüm-kalım savaşı, yalnızca toplumun farklı sınıfları arasında verilmekle kalmaz, bu sınıfların tek tek üyeleri arasında da verilir. Herkes bir başkasının önünde engeldir, ve herkes kendi önündeki engeli bir kenara itmenin ve onun yerine geçmenin yolunu aramaktadır. Nasıl burjuvazinin üyeleri kendi aralarında sürekli rekabet halindeyseler, işçiler de kendi aralarında sürekli rekabet halindedirler. Mekanik dokuma tezgahındaki dokumacı, el tezgahı dokumacısıyla, işsiz ya da düşük ücretli el tezgahı dokumacısı işi olanla ya da daha iyi ücret alanla rekabet halindedir; her biri ötekinin ayağını kaydırıp yerine geçmeye çalışır. Ne var ki, işçilerin kendi aralarındaki bu rekabet, işçi üzerindeki etkisiyle, bugünkü durumun en kötü yanıdır; burjuvazinin elinde proleteryaya karşı en keskin silahtır. İşçilerin bu rekabeti birlikler yoluyla ortadan kaldırma çabaları, burjuvazinin bu birliklere karşı duyduğu nefret, ve bu birliklerin başına çöken her yenilginin burjuvazinin utkusu olması bu nedenledir."
İsa'nın (Zamanla) Ölümü
Şef:
sputnick
on 11 Kasım 2013
/
Comments: (0)
Katedralleri olmayan bir dünyada yaşamak istemezdim. Askeri üniformanın kirli renkleri karşısında bana onların güzelliği ve ihtişamı lazım.
İncil'in güçlü kelimelerini seviyorum. Onun şiirsel kuvvetine ihtiyacım var. Dilimin yozlaşması ve değersiz sloganlar karşısında, ona ihtiyacım var.
Ama içinde yaşamak istemediğim bir dünya daha var.
Bağımsız düşüncenin kötülendiği ve tecrübe edebileceğimiz en güzel şeylerin günah ilan edildiği bir dünya. Sevgimizin tiranlar, zalimler ve katiller tarafından talep edildiği bir dünya. Ve en garibi, insanlara vaiz kürsüsünden bu yaratıkları affetmeleri, hatta sevmeleri öğütleniyor.
Bu sebeptendir ki, İncil'i sadece kenara koymak yetmez. Onu tamamen hayatımızdan çıkarmalıyız. Çünkü o sadece tepeden bakan, kibirli bir Tanrıdan bahseder. O her yerdedir, Tanrı gece gündüz bizi gözler. Yaptıklarımızı ve düşüncelerimizi not alır. Ama sırları olmayan bir adam nedir ki?
Ama içinde yaşamak istemediğim bir dünya daha var.
Bağımsız düşüncenin kötülendiği ve tecrübe edebileceğimiz en güzel şeylerin günah ilan edildiği bir dünya. Sevgimizin tiranlar, zalimler ve katiller tarafından talep edildiği bir dünya. Ve en garibi, insanlara vaiz kürsüsünden bu yaratıkları affetmeleri, hatta sevmeleri öğütleniyor.
Bu sebeptendir ki, İncil'i sadece kenara koymak yetmez. Onu tamamen hayatımızdan çıkarmalıyız. Çünkü o sadece tepeden bakan, kibirli bir Tanrıdan bahseder. O her yerdedir, Tanrı gece gündüz bizi gözler. Yaptıklarımızı ve düşüncelerimizi not alır. Ama sırları olmayan bir adam nedir ki?
Sadece ama sadece kendine ait düşünceleri, dilekleri olmayan... Yüce Tanrı, o dizginlenemez merakıyla ruhumuzu çaldığını düşünemiyor mu? Ölümsüz olması gereken ruhumuzu...
Ama bu kadar ciddiyet içinde ölümsüz olmayı kim ister ki? Bugün, bu ay, bu yıl ne olduğunun önemi olmadığını bilmek, ne sıkıcı bir şeydir.
Hiçbir şeyin önemi yok. Buradaki hiç kimse, sonsuza dek yaşamanın nasıl olduğunu bilmiyor. Ve ne mutlu bize ki, asla da bilmeyeceğiz. Size bir şeyi garanti edebilirim. Bu sonsuz ölümsüzlük cenneti, bir cehennem olurdu. Her anımıza güzellik ve dehşet veren sadece ve sadece ölümdür. Zaman yalnız ölüm sayesinde yaşayan bir şeydir.
Tanrı bunu neden bilmiyor? Neden bizi, dayanılmaz bir şekilde kasvetli olabilecek sonsuzlukla tehdit eder?
Katedralleri olmayan bir dünyada yaşamak istemezdim. Pencerelerindeki ışıltıya, o güzel dinginliğine, buyurgan sessizliğine ihtiyacım var. Kelimelerin kutsallığına, şiirin ihtişamına ihtiyacım var. Ama bir o kadar da, özgürlüğe ve bu dünyada acımasız ne varsa ona isyan etmeye ihtiyacım var. Çünkü biri olmadan diğerinin hiçbir anlamı olamaz.
Ve kimse, beni seçim yapmaya zorlayamaz.
thaem nue katmanları
Şef:
sputnick
on 12 Ekim 2013
/
Comments: (0)
Açıkça bir maske bulunduğu sürece, onun arkasında hiçbir şey yoktur; kendisinden başka hiçbir şeyi gizlemeyen bir yüzeydir; yine de onun arkasında bir şey bulunduğu izlenimini verdiği sürece onu bir yüzey olarak düşünmekten bizi alıkoyar.
Arovane, hayatlarımızda salt bir izlenimden çok daha ağır bir deneyimi ifade ediyor, kuşkusuz. Kompozisyonlarındaki her bir katman, tıpkı bir maske gibi, ardında başka katmanların da olabileceği dehşeti ile baş başa bırakıyor bizi güz gecelerinde. Kış nihayet yaklaşıyor. Katmanlara bölünüp, şu ağır parçalanmaya kesitten tanık oluyoruz.
Suda Nefes
Şef:
sputnick
on 20 Eylül 2013
/
Comments: (2)
Musikide saykodelyanın ana akıma girmesine önayak olan Timothy Leary ve Linda Perhacs gibi dedelerin torunları artık tütsü başından kalkıp bilgisayar başına oturdular; malumunuz. 2000'li yılların ikinci on yıllık periyodunda ise bir önceki "IDM patlaması dönemi"nin başatlarının etrafında yüzmeye başlayan Bibio gibi bu torunlar, hafsalamızdaki derin izleri hala sıcak olan Amon Tobin gibi balinalardan kopardıklarıyla ikinci bir sindirim refleksine girişiyorlar...
Koca okyanusta, doğru reflekslere girişecek çöpçü balığını bulmak zor. Ne ki, bu zorluğun değiştirdiği-dönüştürdüğü ve hatta etki ettiği pek şey de yok; malumunuz.
Biz iyisi mi birkaç kulaç daha atalım zira su çok güzel. Gelsenize.
Termostat kontrol... Bir, iki!
Şef:
seco
on 12 Eylül 2013
/
Comments: (0)
Malum ortalık tekrar ısındı,
havalar soğudukça da ısınacağa benziyor. Kapitalizm her türlü ısındırıyor ortamı
yani.
Ortamdan yana bir sıkıntımız yok
ama kendi ısımızı da yüksek tutmak, gündelik hayatın konveksiyonel etkisini kırmak
adına bir takım besleyiciler öneriyoruz kendi adımıza. İşten çıktıktan sonra, hava kararmaya yüz tutuncaya kadar doz aşımı kaygısı olmadan, kulaktan alınız şunları mesela:
1 – Rage Against The Machine –
Evil Empire
2 – Stuck Mojo – Pigwalk
3 – Biohazard – Urban Discipline
4 – Asian Dub Foundation – Rafi’s
Revenge
5 – Radical Noise – Plan B
formule edilecek olan, varlığın anlamına ilişkin sorudur
Şef:
sputnick
on 21 Ağustos 2013
/
Comments: (0)
"We have chosen powerless criminals, in a time of criminal power."
M. Heidegger
M. Heidegger
Sitem
Şef:
seco
on 15 Temmuz 2013
/
Comments: (0)
"Devrim televizyondan yayınlanmayacak",
"Hey dostum bu gaz müthiş" demedik mi?
Bir o kadar da "gel gel gel "... Yetmedi ki,
Hâlâ balkonda birileri.
Alkış, el sallayış değil kafi,
Bize aramızda seni gerek seni.
E hadi artık!
Ortalık biraz sakinledi.
Dedik bu sefer geldi.
Vadapiti!
Hey sen tembel şehirli!
Sağlığını düşün bari.
Günde bir saat yürüyüşün var asgari.
Ama eğer bu da ayartmazsa seni,
Şimdi geliyor teyitli bilgi...
Eylemciler arasında var ki biri,
Vallahi eski sevgili.
"Hey dostum bu gaz müthiş" demedik mi?
Bir o kadar da "gel gel gel "... Yetmedi ki,
Hâlâ balkonda birileri.
Alkış, el sallayış değil kafi,
Bize aramızda seni gerek seni.
E hadi artık!
Ortalık biraz sakinledi.
Dedik bu sefer geldi.
Vadapiti!
Hey sen tembel şehirli!
Sağlığını düşün bari.
Günde bir saat yürüyüşün var asgari.
Ama eğer bu da ayartmazsa seni,
Şimdi geliyor teyitli bilgi...
Eylemciler arasında var ki biri,
Vallahi eski sevgili.
moskova, 1886
Şef:
sputnick
on 26 Haziran 2013
/
Comments: (0)
… You have often complained to me that people “don’t understand you”! Goethe and Newton did not complain of that…. Only Christ complained of it, but He was speaking of His doctrine and not of Himself... People understand you perfectly well. And if you do not understand yourself, it is not their fault.
Anton Chekhov
Anton Chekhov
"My Country" is a "Prison" for "Eleven Years"
Şef:
seco
on 14 Haziran 2013
/
Comments: (0)
Bir zamanlar ülkenin birinde bir başbakan, ülkesinde çıkan olaylar nedeniyle elinden geleni ardına tomadıktan sonra taktik değiştirmeye, ali cengiz oyunları tertiplemeye başlar. "İnsanların anlayacağı dilden", güya tatlı bir dile geçiş yapan başbakan, kendisiyle görüşmeye gelen gençleri makamında kabul eder. Ama gençler o bildiklerinden değildir:
- - Hoş geldiniz gençler. Traşınız ne model olsun?
- - “New Model Army” lütfen.
- - Çok iyi seçim! Ben de çok beğeniyorum kerataları. Oluşturmak için bayağı uğraştık ama değdi doğrusu.
- -Ya! Mesela “Poison Street” çok iyi değil mi?
- -Gerçekten öyle. Zehre buladılar sokakları aslanlar. Ama biz de hiçbir masraftan kaçmıyoruz onlar için. Stoklarımız gaz dolu.
- - Hepsi birer “Deadeye” maşallah! Can almada, kör etmede üstlerine yok.
- -Gözlerinizden öpüyorum hepinizi gençler.
- -Allahtan “White Coats” giyen bazı helal süt emmiş insanlar var. Zehirlenenlerin, yaralananların birçoğu onların ilk müdahalesiyle kurtuldu, değil mi?
- - Soracağım onlara. Bakanıma talimat verdim. İcaplarına bakacağım.
- -Siz de görünseniz onlardan birine iyi olur.
- -Benim arkamda millet var. Onlar bana yeter.
- -Böyle yaparak “Western Dream” durumlarını tehlikeye atmıyor musunuz?
- -Ben tanımıyorum onları artık. Dünya bize hayran. Onlar düşünsün.
- -Peki “51st State”?
- -O biz değiliz. “Küçük Amerika” da eskilerde kaldı. Ama ben yine de dinlesem dinlesem sadece Obama’yı dinlerim.
- -Sokağı dinleseniz daha iyi olur.
- -Bu sesler de ne böyle?
- -“Grandmother’s Footsteps”
- -Ne! Onlar da mı?
- -Evet. Hem de ellerinde tavalar tencereler. Sapanları olan bile var.
- -“Vegabonds”!!
- -?!#?!!
- -Pardon. Çapulcular!!!
- -Bir an aynı dili konuşuyoruz sanmıştık.
- -Merak etmeyin konuşacağız.
- -O zaman “Here Comes the War”.