from gagarin's point of view (hakikaten!)

922705112612



"...
Müziğin duyumsal yoksunluğa karşı mücadelede büyük bir yardımı olduğu gösterilmiştir. Duygusal etkisiyle insanlara umut verir ve çalışma kapasitelerini arttırır. Uzay gemisinde müzik teyp ya da radyodan sağlanabilir.
...
Duyumsal yoksunluk koşullarında müzik, değişmez olarak, duygusal estetik bir tepki yaratma sonucunu vermektedir. Bunun sonucu olarak bir uzay uçuşunda bir ekibin tüm üyeleri müzik dinlemelidir; ne var ki dozaj sorunu da incelemeyi gerektirir.

Herşeyden önce, bilinmektedir ki, aşırı müzik uygun olmayan tepkiler uyandırabilir ve neşe ve mutluluk getirecek yerde, bu sanatların en soylusunu, işkence haline getirebilir.

Sovyet müzik profesörü S. Mezhinsky, şöyle yazıyordu: "Sabahtan gece geç vakitlere dek müzik dinlemekten hoşlanan insanlar hala var, ancak yalnızca dış görünüşleri itibarıyla dinliyorlar. Gerçekten böylesi bir kişi için radyodan çıkan sesler sadece havayı doldurur, programın içeriği beynine ulaşamaz. İşitme yetisini müzik ve şarkılarla doldurmak, kişinin estetik gelişimine zararlıdır, bu, onun müzik dünyasına gerçek bir içgörü kazanmasını engeller ve tedricen duygusal kayıtsızlığa ve estetik sağırlığa yol açar."
..."

Gagarin, Y. ve V. Lebedev, [1970] 1984, Uzay ve Psikoloji, çev. Sibel Özbudun, Süreç Yay.

beş yıl geçti ama sanki daha dün gibi

5years

Dubstep 2000lerin başlarında UK Garage içinden süzülüp kendine yeni bir janr olarak yol açtığında, bu kadar büyüyeceğini kimse tahmin etmiyordu.İlk yapılan FWD>> partisine katılımın 7-8 kişi olduğu düşünüldüğünde, o partinin katılımcılarına, 2000lerin sonlarına gelindiğinde dubstep poptan hiphopa ordan technoya bir çok müzisyeni etkileyecek denilse gülerlerdi kesin.Ama olan oldu 4x4luk 140 bpmde seyreden wobble bass yüklü bu müzik tabir-i caizse yeraltını fethetti.
Bundan beş sene önce Hyperdub plak şirketini kuran Steve Goodman aka Kode9'ın amacı onla bunla uğraşmadan kendi şarkılaını özgürce plağa basmaktı, ama işler öyle gelişmedi, şirket büyüdükçe büyüdü ve janra yön veren isimlerden biri oldu.
Burial, The Bug, LV, Quarta 330, Zomby, Ikonika hepsi Hyperdubtan çıakrdıkları plaklarla isimlerini duyurdu (The Bug'ı ayrı tutabiliriz burada).Beş sene geçti Steve Goodman geriye dönüp baktığında yaptıklarından oldukça memnun olmalı ki, bize Five Years of Hyperdub toplamasını hediye etti.Dubstep'in önemli isimlerinden 32 şarkının yer aldığı bu toplamada ikinci CD geçmişin özeti, ilk CD ise geleceğe yön verir mahiyette.
Kulaklarınızın pasını silmek için, dubstepe ısınmak için gerçek bir mama kıvamında sizleri yorumlarda bekliyor.

acı şeker

loveisnotpop


60ların bublegum poplarından kulaklarımızın aşina olduğu, birazda acı şeker kıvamında bir ses bize hikayelerini anlatıyor.İsveçten gelen bu sesi dinlememek olmaz.

İlk çıkardığı self-titled albümüyle (İsveçte çıkan Look!It's El Perro Del Mar ve El Perro Del Mar, bir şarkı dışında teknik olarak aynı albüm) bize kendini tanıtan bayan Sarah, bildik twee yapıyordu; şaşırtmadı şarkıları ama özellikle God Knows ile sevdirdi kendisini.Sonraki albümü, From The Valley to the Stars iyiydi, ama ilk albümün o büyüleyici havası yoktu onda.
Bu yeni mini albümünde ise prodüktör koltuğunda oturan Rasmus Hägg'ın etkisiyle elektronik cenahla bir kaynaşma söz konusu, ama bu müziğin hala twee olduğu gerçeğini değiştirmez.Aslında bu albümü daha düzgün bir biçimde tanımlamak gerekirse, ilk albüm bir rüya ise, bu albümde uyandıktan sonraki pazar sabahı mahmurluğu, bir önceki geceden arda kalanları banyoda yüze suyu çarparken hatırlama ve bi sigara yakma...

fala inanma

Tarot_Sport

Bristollı ikili Andrew Hung ve Benjamin John Power, 2004'te Fuck Buttons'ı kurduklarında, 3 sene sonra müthiş bir debut ve debutdan sadece bir sene sonra ise gene müthiş bir albüm daha çıkartmayı planlamışlar mıydı bilmiyorum. Ama ATP Records grubun potansiyelini farketmiş olmalı ki, bastırmışlar hemen imzayı.

İlk albümleri Street Horrrsingdeki noise seviyesini azaltıp daha sade bir sounda kavuşmuşlar bu albümde, diğer bir deyişle noise kendini elektrifiye post-rock şablonuna donüştürmüş.Bu degişim bir grubun daha en erken zamanlarında bile hissedilen, içte mevcut cevherin dışa vurumu olarak dubdan post-rock a seyirten Ez3kiel'in değişimini hatırlattı bana.

Bristol içinse bir parantez açmakta fayda var.Sanatın her kolunda öncü isimler çıkaran bu şehir, özellikle müzikte punk/funktan  duba, oradan yepyeni bir tür yaratıp trip-hopa ve peşine drum'n'basse, oradansa dubstepe uzanan yolda bizlere sunduğu isimler yetmezmiş gibi şimdi birde noisea el attı.İlerde o coğrafyadan çıkacak yeni sesleri heyecanla beklerken, şimdilik Fuck Buttons'ın yeni albümü Tarot Sport'a kulak kabartalım.

minimal avangard piyanoyla bir pazar sabahı - ya da kültür pazarı 2

B000E0W2AC

anouar brahem'in son albümünde birlikte çalıştığı basçı bjorn meyer, aslında nik bartsch'ın ronin projesinde yer alıyor imiş. zürihli avangard pianist nik'in 'zen funk' olarak adlandırdığı işlerinde; yakaladıkları bir temayı temele koyup yakın varyasyonları arasında gezindikleri ve tüm bunları zen olmak için nispeten komplike bir ritmik yapı üzerine inşa ettikleri bir müziği veriyor bize.

B000ZWWRXG


stoa ve holon, emrinize amadedir. loş bir pazar gününde zihninizi açabilir.

rita'nın muazzam gözleri

kimi merhum yazarların evrak-ı metrukesi, hele ki onları pek sevmişsek, külliyatlarını yutarcasına kat etmişsek, çelişkili hisler yaratır bizde: işte, yazarımızın 'yeni', henüz okumadığımız bir kaç satırı daha yayınlanacaktır. artık mektup mu olur, yarım kalmış metin mi; yayıncıların şimdiye dek gözünden kaçmış eski hikayeler mi, başka isimlerle yayınladığı edebi bir detektiflik sonucunda ortaya çıkmış taşlamalar mı; her ne ise, heyecan vericidir. eh, öte yandan da artık bu işin sonuna yaklaştığımızı, artık ondan bir şey okuyamayacağımız yere geldiğimizi duyurur bize 'yeni' metinler. (bunlar benim bilge karasu külliyatının macerasına ilişkin hislerimdi mesela.)

sanatçımız hayattaysa da benzer durumlar var: her yeni yayın yeni bir heyecan; ne ki kötü olma ihtimali de var: yani, yazarımızın en azından bizim nezdimizde ölmesi.

yeni albümlerle ilgili ne diyeceğiz? sabırsızlıkla beklediğimiz, stüdyoya girildiği haberlerini takip edip post-prodüksiyona süre biçtiğimiz vakidir. kimi zaman biri çıkar da müziği bıraktığını ilan eder de kahroluruz, kiminin ise bir türlü bırakmamasından şikayet etmişliğimiz de vardır.


51erGOqTLHL._SS500_


sevdiğimiz, çok sevdiğimiz biri yeni bir albüm kaydetti, sevgili mamaperver terakki fırkası mensupları: anouar brahem, the astounding eyes of rita'da bas klarinette klaus gesing, basta bjorn meyer, darbuka ve bendirde khaled yassine ile çalışmış.

john surman ile yaptıkları thimar'daki havaya benzer bir tonla, renkle karşılaşıyoruz, zira bas klarinetle ud o tonda halvet ediyorlar. ne ki bas bambaşka bir kafada işliyor; dolayısıyla albümün tadı da başka bir yöne doğru kayıyor. thimar'ın her yanından taşan salaş hüzün ve serserilik yok burada: brahem, yeni şarkılarında belki de basın disipliniyle daha ritmik şarkılar yapmış. uzatmamalı: değil mi ki herkesin enver'in uduyla imtihanı kendinedir?

yine de the lover of beirut'un son çeyreğinde tüm saz taifesinin birbiriyle hemhal oluşuna, rita'nın muazzam gözlerinde hepsinin tatlı tatlı eriyişine şehadet etmenin başka hiçbir şeye değişilmeyeceğini belirtmeden geçemeyeceğiz.

etkili etkileşim

00-jimi_tenor_and_tony_allen--inspiration_information_4-(strut043cd)-web-2009-mbs
Finlandiya'lı kankamız Jimi Tenor, daha evvelki mamalarımızdan birine de konu olan duruşunu, bu sefer yanına Afro-Beat, Free Jazz ve Soul'un gelmiş geçmiş en yetili enstrümantalistlerinden olan, eski toprak üstad Tony Allen'ı da alarak kaldığı yerden devam ettiriyor sevgili mamaperverler. Bu denli kabul edilmişliğinin manasını çözemeyip, nedenini bilmediğimiz bir nefretle uzaktan baktığımız müzik gurularından Brian Eno'nun (örnekler kolaylıkla çoğaltılabilir) "belki de yaşayan en iyi davulcu" dediği Tony Allen'ın, Jimi Tenor'un hayli eklektik tarzına katkısı, Joystone albümündeki Kabu Kabu orkestrasının yaptığından kat kat (gani gani, kabu kabu) fazla. 1950 ve 1970'lerin Free Jazz ve bilhassa da Afro Beat'inin modern kayıtlarda işin içine nasıl harmanlanması gerektiği ve işbu harmandan ne harika, ne cool ambiyanslar çıkabildiğinin bir dersi niteliğindeki uzunçalar Inspiration Information, içimize önceden buzu atılmış boş bardağa koyulan herhangi bir likit (lick it) estetiğinde doluveriyor. Tekniğe dikiz : Allen'ın davulu ve diğer vurmalıların bile üflemeliler kadar "önde", tuşlular kadar "zarif" olduğu plağın kaydı esnasında 60'lar ve 70'lerde üretilen mikrofon ve mikserlerin kullanılması küçük ama acıktıran bir ayrıntı. Zaman zaman (melodikliğini kaybetmeden) spoken word'leşen vokaller, genel olarak tam kıvamında ("kıvam"ın rölatifliğine inat) bir sound, sololarda yer yer kaotik ama hiçbir zaman groove'u kaybetmeyen bir estetik. Bundan ötesini arayan mamaseverler de varsa,ki umarız vardır, üzgünüz nefesimiz şimdilik buna yetiyor...
Albümün kayıt aşamasında çekilen şu muhteşem görüntüler ve söylenenler, bize burda ne desek hep bir eksik kalacağını ispatlamış oluyor. Hadi resmi, fotoğrafı filan geçtik; mutluluğun videosunu çekebilir misiniz? Nezaketinize teşekkür ederiz, ama bizim için olanını çekmişler bile...




bir daha şalala!

bandista'yı anmıştık. 'ya basta 2009 ya da mücadeleye devam turu' dediler; başkentten önce yol üzerindeki şehrimizi şereflendirdiler.

bandista_bw

üç yeni ve keskin şarkıdan müteşekkil paşanın başucu şarkıları'nı, zaten dinlemişsinizdir ya, dinlemediyseniz buyrun buradan yakın.

bugünün foucaultcu sloganı e.'den geliyor: nerede harekat, orada barikat!

ısırgan otu çayı

"Yeni fark edilen" için, "sükun içindeki nefes alışverişleri" için , spesifik bir yere uzun dalgın bakışlardan ziyade, "bol slow motion'lı ve blur'lü bakışlar" için, "huzurlu, serin bi hava" için, ne kadar zorlanılsa da bir türlü yapılamayan o "gittiğin yerden ziyade yolculuğun kendisinden" alınan keyifler için, koltuğa kıvrılıp yapılan tüm "dirsek keyifleri" için, miskinlikten ziyade zevkten uzatılan "pazar kahvaltıları" için, "fermuarı kapanmayan tüm botlar" için, aç karnına ama dinçken içilen bir fincan ısırgan otu çayı için...
Huzur
Londra menşeili estetik harikaları The Clientele 6. plağı Bonfires On The Heath'i piyasaya çıkardı. "Kamerayı birkaç yüz, sonra da birkaç bin metre yukarı kaldırdığımızda kadraja giren herkes" için.

Nasıl derler, "A Must Have."

kid loco'nun resmini çizebilir misin?

49053072_6b24d60e1b

Çoğu zaman "mutlu olma hali"nin tarifi Fransız üstad Kid Loco, 2000 senesindeki ilk ve tek ziyaretinden sonra, yine yeni yeniden, misafirimiz oluyor! Tanışmayanlar için fırsat, aşıklarına müjde : Kid Loco 8 Ocak 2010 Cuma gecesini cennete çevirmeye DJ Set'i ile birlikte Tamirane 'ye geliyor...Hani Kid Loco'yu bunca yaşanmışlıktan sonra asıl ismi ile Jean Yves Prieur diye çağırabilecek olmanın mutluluğunu tarif etmek zor...

sayıyla 12 yazıyla oniki

12twelve

1998'den bir yıl önce kayıt ve meşk hayatını bitirdikleri zamana dek 3 albüm kaydetmiş olan jazz-postrock grubu 12twelve ile tanışalım, sondan başlayarak.

son albüm l'univers, davullarının derinliğiyle, gitarının saykedelikliğiyle, saksafonunun serseriliğiyle kimi zaman coltrane'i, kimi zaman tamburada'yı, kimi zaman morphine'i, çoğu zaman da sadece kendini anımsatıyor. özellikle la habitacion de albert'in ikinci yarısına açıla o şahane kulaklar, derim, naçizane.

türlerin kökeni

bonobo_02
Bonobo'lar kendilerini aynada tanıyabilir(felsefe), sesler çıkarabilir(müzik) ve birbirleriyle iletişim kurmak için karmaşık hareketler(dans) yapabilir. Genç şempanzeler oyun oynarken ya da birbirini gıdıkladığında güler. Duygularını çeşitli şekillerde belli ederler. Konuşabilmelerini sağlayacak bir fizyolojiye sahip olmasalar da insanların kullandığı işaret dilinden bazı hareketleri öğrenebilirler, elbette dil bilgisi ve sözcük dizimi olmaksızın. Çeşitli aletleri kullanabilirler; bazıları ince dallardan faydalanarak termit "avlar"; kimisi ağır taşların yardımıyla ceviz kırar ya da dişlerini kullanarak mızrak sivriltir. Her şeyi birbirlerinden öğrenirler. Bu anlamda, değişik şempanze grupları, kendilerine has bir kültüre sahip olurlar.
Bilhassa, 1929 yılında tanımlanmış olan tür Bonobo'lar (Pan Paniscus), yemek paylaşımı ve üreme sorununa çok daha keyifli bir açıdan yaklaşır. Bir grup baskın erkek tarafından idare edilen şempanze topluluklarının yanında bonobolar, cinsel temasın (dişi-erkek, dişi-dişi, erişkin-genç) evrensel sosyal sorun çözücü işlev gördüğü feminist bir hippi kolektifi gibidir. Birden fazla bonobonun merakını cezbeden her şey, çiftleşmeyle son bulur.
Vervet bonobolarının (Chlorocebus aethiops) insanınkine çok benzer bir demlenme alışkanlığı da vardır. St. Kitts adlı Karayip adasındaki maymunlar, barlara gitmekte ve insanların yarıda bıraktıkları içkileri bitirmektedir. Çoğu sosyal içicidir ve arkadaşlarıyla içmeyi tercih eder. Alkolü meyve suyuyla karıştırmayı tercih ederler ve asla yemekten önce içmezler.
cover
Tüm bu benzerliklere rağmen insanlarla maymunlar arasında dağlar kadar fark var, bu farkı ancak hayal gücümüzle kapatabiliriz. İşte o arada kalan hayalgücü kısmı içinse Londra'lı Simon Green'e (a.k.a Bonobo) bağlanmayı sürdürüyoruz. Bonobo 2010 yılında raflardaki yerini alması beklenen yeni uzunçalarından ilk EP The Keeper 'ı , Andrea Triana'nın dehşetengiz vokaliyle beraber, ortalarda bir yerlere "deney muzu" gibi bırakıveriyor. Bize de ne yapmak düşüyor?

the big picture

gagarin_yuri1
Hayat boyunca ismi, cismi (görüntüsü) ne zaman geçse bilinçaltı ile karışık bir rüya sosu içeren baskın bir gülümseme ile hatırlanan bazı "kahraman"lar olması, çocukça olduğu kadar da insancıl birşey değil mi? Peki bir adamı ,tüm hayatını bir kenara bırakıp, yaşadığı sadece "bir an" için bu raddeye getirme hususunda Yuri Alekseyevich Gagarin 'den (Ю́рий Алексе́евич Гага́рин) daha kudretli kim olabilir? Uçsuz bucaksız, geniş Moskova caddelerinde görünen her "şey" gibi (yollar, binalar, mimari akımlara göndermeli ayrıntılar, sokak sanatı püskürmeleri ve tabi ki heykeller) insan hafsalasını zorlayan "ölçek" meselesinin bütün karakteristiğini yansıtan o devasa heykeli ilk gördüğüm andan beri, bu zat-ı muhteremin kulunuzdaki derin etkisi gün geçtikçe artar, artar...
07_4yuri_gagarin
Gezegenden geçtiğimiz sene aniden ayrılan Esbjörn Svensson'u, grubu ile birlikte 1999 senesinde, gezegenin görüp görebileceği en yaratıcı isimlerden birine sahip şarkısı "From Gagarin's Point Of View" ve şarkı ile aynı adı taşıyan albümün kaydı esnasında da Yuri'yi böyle bir yerlere koyduğunu farz ediyoruz. Esbjörn ile Ankara'da tanışmamızdan ve bu muhabetten ölesiye zevklendikten sadece 3 sene sonra gezegenden ayrılmasına mı üzülelim, albümü adadığı Gagarin'in bir "resmi" hepimizden önce mi gördüğüne gülümseyelim bilemiyorum ki...




devendra kısa düştü diyenlere...

Devendra-Banhart-Poster


baby ep'sini sevenlere, "daha, daha!" diyenlere. devendra banhart sizi, bizi kırmıyor, ilişkiler tarihinin en gıcık sorusunu sora sora geliyor: what will we be