ignotum per ignotius


Kantitatif disiplinlerden gelip de, önlerindeki problemin yine bu ölçülebilir gidiş yolu ile tamamıyla çözümleneceğine inanan duayenlerden, beklenmedik çıkarımlar yapmayı sürdürüyoruz:

"...Principium creationis per destructionem, insan ölçütlerini Evren gibi insani olmayan bir şeye uygulayan teşhislerimizin sadece bir aşaması olabilir. Belki de bir gün, bir deus ex machina, zavallı hayvan beyinlerimizin erişemediği, bu gayri insani, son derece karmaşık ölçümlerin üstesinden gelecektir. Kimbilir, bu mekanik zeka belki insan eliyle yapılmış, ancak insana yabancılaşmış bir ürün ya da sentetik aklın insandan evrimleşerek ortaya çıkan mekanik-ötesi bir türevi olabilir. Ne var ki, XXI. asrın eşiğinde ben, hiçbir spekülasyonun aydınlatamayacağı bir karanlığa giriyorum."

Stanislaw Lem, İnsanın Bir Dakikası, 1986


Minneapolis menşeili topluluk Poliça, ses getireceği şüphesiz harikulade debutu "Give You The Ghost" ile mama sayfalarında. Devrilmiş, dolu bir şişeden dışarı akan sıvı gibi sakin ama kararlı ilerleyerek biten albüm süresince, çifte davulun kaotik uyumu ile, karakteristik bir bas ile, destekleyici synth'ler ile ve tabi ki gecikme ve eko'ları ile bambaşka etkiler bırakan bir vokal ile hemhal oluyoruz. Bütün bu "ayrıntı"ların birleşimi ile ortaya çıkan örgü, Lem'in bahsettiği "insan eliyle yapılmış ama insana yabancılaşmış bir ürün ya da sentetik aklın insandan evrimleşerek ortaya çıkmış bir türevi" olsa da nihayetinde "hiçbir spekülasyonun aydınlatamayacağı bir karanlığa" gireceği de aşikar. Daha uzun süre tekrar tekrar döneceği kesin.

ölümcül eylemce



Tabi ki...İnsan da bir cisimdir. Parantez içerisindekiler kulak maması dokunuşlarıdır. Müdahaleye müsade edenlere teşekkürler.

"Eylemsizlik, cisimlerin (insanların) hareket durumlarını koruma eğilimleridir. Burada "hareket durumu" ile anlatılmak istenen, cismin (insanın) diğer bir cisme (insana) göre sabit hızla hareket etmesi veya durağan halde bulunmasıdır. Newton tarafından 1. hareket yasası olarak ifade edilmiştir. Bu yasa, bir cisim (insan) üzerine etkiyen dış kuvvetlerin bileşkesi (net kuvvet) sıfır olduğu zaman cismin (insanın) hareket durumunun değişmeyeceğini söyler.

Bir araç hızlanırken içerisindeki cisimler (insanlar) geriye doğru, araç fren yaptığında ise cisimler (insanlar) öne doğru itilir. Her iki durum cisimlerin hızlarını koruma eğilimlerinden kaynaklanır. Sistemin ivmesiyle zıt yönde cisimlere etkiyen kuvvete eylemsizlik kuvveti denir.
Duran bir cisme (insana) herhangi bir kuvvet etki etmedikçe sürekli durur. Hareket halindeki bir cisme (insana) hareketini engelleyecek bir kuvvet etki etmedikçe hareketine devam eder. Bu özelliğe eylemsizlik denir.

Eğer maddesel bir noktanın yeri mutlak bir koordinat sistemine göre tarif edilirse ve bu maddesel nokta dışarıdan başka cisimlerin (insanların) etkisi altında bulunmuyorsa bu nokta ivmesiz olarak hareketini sürdürecektir; yani ya hareketsiz duracak veya bir doğru üzerinde sabit bir hızla hareket edecektir. (Her iki yol da düpedüz delilik. Değil mi?)


Bütün deneylerimiz gösterir ki; nerede ve ne zaman bir ivme meydana gelirse, bu ivme iki sebebin yalnız birinden veya her ikisinden dolayı meydana gelir. Bu ivme, kullanılan sistemin mutlak bir eksenler sistemi olmadığından veya başka cisimlerin etkisinden veya her iki sebepten ötürü olabilir. Başka bir sebep mümkün değildir.

Bu iki sebebin mevcut olmaması halinde, maddesel noktanın ivmesi bulunmayacağı hakikati, bazen 'her noktanın eylemsizliği vardır' sözü ile ifade edilir ve bu sebepten mutlak bir eksenler sistemine eylemsiz sistem denir. (İşte artık kanlı kahkahalar atacak boyuta geldiğinin göstergesidir bu da deliliğin.)

Kanunun kendisi, eylemsiz bir sisteminin anlamını genişletmemize imkân verir. Dolayısıyla, herhangi bir S1 eksenler sistemi mutlak bir eksenler sistemine göre ivmesiz olarak hareket ediyorsa, bir P maddesel noktasının S1 sistemine göre ivmesi mutlak bir sisteme göre ivmesinin aynı olacaktır; yani S1 de eylemsiz bir sistem olacaktır.

Böylece birinci kanun doğru ise, yukarıda sözü geçen S sistemi çok büyük bir ihtimalle eylemsiz bir sistemdir. (İyice eyvah...)

Birinci hareket kanunu, eğer P maddesel noktası başka bir cisim (insan) veya cisimlerin (insanların) etkisi altında kalıyorsa ve bu etkiler birbirini yok etmiyorlarsa, P'nin eylemsiz bir eksenler sistemine göre hareketine ivme verilmiş olacaktır. Başka cisimlerin (insanların) etkisi altında kaldığı zaman P maddesel noktası kuvvet etkisi altındadır denir. Birinci kanuna göre, bu takdirde , kuvvet sadece ivme ortaya çıkaran bir şeydir. Bu ancak başka cisimler (insanlar) tarafından uygulanır ve ortaya çıkardığı ivme ile ölçülür. Biz kuvvetleri verilen bir veya başka başka (fakat belli) maddesel noktalar üzerinde meydana getirdikleri ivmeleriyle karşılaştırabiliriz. (Artık sadece tenefüs özlemi ile teneffüs edecek noktadayız. Değil mi?)"

15tebir uc


Karisik kasetten ve karisik kasetcilikten vazgecmedik. Plak, dat, kaset, CD, mp3... hala karistirmaya devam ediyoruz.

Corto Ramirez - 15tebir uc by corto

müsebbip mızıka


Buralarda da bir Osunlade olması ne hoş!

alelâde bir gece

Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!

Düşüncemizin katlanması mı güzel,

Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,

Yoksa diretip bela denizlerine kaşı

Dur, yeter! demesi mi?

Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız

Bitebilir bütün acıları yüreğin,

Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.

Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!

Çünkü o ölüm uykularında,

Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,

Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.

Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.

Kim dayanabilir zamanın kırbacına?

Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,

Sevgisinin kepaze edilmesine,

Kanunların bu kadar yavaş

Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,

Kötülere kul olmasına iyi insanın

Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?

Kim ister bütün bunlara katlanmak

Ağır bir hayatın altından inleyip terlemek,

Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,

O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya

Ürkütmese yüreğini?

Bilmediğimiz belalara atılmaktansa

Çektiklerine razı etmese insanı?

Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:

Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor

Yürekten gelenin doğal rengini.

Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar

Yollarını değiştirip bu yüzden,

Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.

Ama sus, bak, güzel Ophelia geliyor.

Peri kızı dualarında unutma beni,

Ve bütün günahlarımı.

William Shakespeare, Hamlet.
(Türkçesi: Sabahattin Eyüboğlu)

xatirxwazî

farkında mısınız, siz de, kıymetli mamaperverler? son zamanlarda devlete ve dahi tabiata dair sorularımız daha bir keskinleşti. "niye ki?" diye ünleye ünleye bir hal oluyoruz. siyaset, buralarda her daim olduğu üzre, meşgul çalmakta. gündelik hayatın da pek bir farkı yok. dostlar ufkun derununda gaibe karışmakta.

yakın zamanda buralarda son zamanlarda gerçekleşen en feci olay vuku buldu. ülkenin ta en ucunda 35 kişi daha gaib edildi.

hem onlara hem mama'ya veda babında, buyrun önce daye rojek te'yi dinleyin, sonra da şu videoyu izleyin, derim.

selametle.

15tebir iki


Kafa karışıklığına devam.

Corto Ramirez - 15tebir iki by corto

işin nihayeti


Gerçi evvelce, sağlığım yerindeyken, birkaç kere ister istemez yolum düştü camiye, ve kalbimi camideki diğer insanların kalpleriyle birleştirmeye çalıştım, fakat gözlerim duvarlardaki çinilerde, nakışlardaydı, onlara bakarak tatlı hayallere daldım ve elimde olmadan, böylece bir kaçış yolu buldum kendime. Dua sırasında gözlerimi yumdum, ellerimi yüzüme kapadım, bir gece yarattım kendime, bu gecenin karanlığında, bir rüyada gibi sorumsuz, kendi duamı okudum. Fakat sözcükleri huşu içinde söylenmedi bu duanın. Çünkü ben Tanrı'yla, Yüce Varlık'la değil, sevdiğim tanıdığım birisiyle konuşmaktan hoşlanıyordum! Çünkü benim çok yükseğimdeydi Tanrı.


S
ıcak, nemli yatağımda yatarken bütün bu sorunlar önemini kaybediyordu. Tanrı gerçekten var mı, yoksa kutsal imtiyazlarının korunmasını gözeten bu yeryüzü güçlüleri tarafından, vatandaşlarını daha da rahat sömürebilmek için, kendi tasarılarına göre mi yaratılmıştır; yeryüzünün gökyüzüne bir yansıması mıdır; bu gibi şeyleri artık umursamıyor, ben yalnız sabaha çıkıp çıkmayacağımı bilmek istiyordum. Ölümün karşısında mezhebin, imanın, itikadın ne kadar gevşek ve çocukça olduğunu hissediyordum. Sağlığı yerinde ve mutlu olanlar için, eğlencelik şeylerdi bunlar. Ölümün ve çektiklerimin korkunç gerçeği karşısında, kıyamet günü üzerine, ruhun ahretteki mükâfatları üzerine bana telkin ettikleri şeyler, tatsız bir aldatmaca oluyordu. Bana öğrettikleri dualar, ölüm korkusu karşısında etkisizdiler.”

Sadık Hidayet, Büf-i Kür 1936.

500 yıl yere kapanan shylock


Venedik Taciri'nin Shylock'unun, muhattabının borcuna karşılık ya borcun 3 ay içerisinde geri ödenmesi ya da onun etinden bir parça ile borcun kapatılmasıyla müteşekkil koşulunda tanrısal bir tutum mu vardır? Jocelyn Pook imzalı film müziklerini dinlerken sorduğumuz suallerden biri de bu. Var oluşun kendisini bir "emanet problematiği" olarak görmeye iten müzikler de var desek, çok da abartmış olmayız sanırız. Nihayetinde burası Kulak Maması değil mi?

Emanet edilenin, borç verilenin, vadesi geldiğinde ne şekilde "ödeneceği" konusu olarak bakılabilir mi bir takım şeylere?


Affınıza sığınarak, meramı netleştiriyoruz: "Deha" addettiklerimizin bıraktığı satırların ne kadar "ileri görüşlü" şeyler olduğunu kabul ediyoruz da bu "ileri görüşlülükteki" zaman (ve hatta mekan) kavramını tamamıyla yok eden eserlerin arkasındakilere ne diyeceğiz o zaman, üstad-ı muazzam mı? Bırakalım şu yalayıcılığı, doğru.

Shakespeare'in asıl müjdesi, ne olursa olsun, 500 yıldır o mahkemede yere kapanarak "içe dönen" Shylock'un hissetiklerini hissedeceğimiz idi değil mi? Bekleyen asıl trajedi bu değil mi? Söyleyiniz.

işte o zaman

Bazı zamanlar ayak üstü atıştırılan şeyler, ağdalı sofralardaki uzun oturuşlardan daha ala. Bazı zamanlar sokaktaki kulaklıklar evdeki ağır hoparlörlerden daha ala. Bazı zamanlar kan 36 dereceden biraz daha sıcak. Farz-ı muhal, Make Me Bad'in ana riff'i, Y'All Want A Single'ın sonlarına doğru sadece tek bir kere aksayarak "aksamayan" ölçü, Did My Time nakaratı veya Somebody Someone'ın gizli öznesini oluşturan tuşlu melodisi gibi zamanlar.

korkaraduymak


"Delueze ile Guattari deliliğe sempatiyle yaklaşırlar, Karşı Oidipus’ta modern yaşamda us ile dürtü arasında bir türlü bağdaşmayan bir ilişki olduğu saptamasında bulunurlar: Modern dünyada içtenlik insandan büyük ölçüde koparılmaktadır. Lacan’ın merkezinden edilmiş özne düşüncesini kendilerine temel alan düşünürler, bu bağlamda Lacan’ dan bir adım öteye giderek, şizofrenin kişisel ve toplumsal deneyim arasında hiçbir ayrım gözetmediğini dile getirirler. Kişisel dışavurumlar pekala başlı başına birer siyasal anlatımdır. Şizofren için sözcük ile şey, söylemek ile yapmak bir ve aynı şeydir. Sözcük ile eylem, istek ile eylem arasındaki ilişki doğrudan ve dolaysız bir ilişkidir. Bir anlamda Deleuze ile Guattari “bir şizofreni siyaseti” geliştirmişlerdir.

...Şizofren, kendisini "özgür, sorumsuz, yalnız ama neşeli" bir insan olarak yeniden üretir; hiç kimseden izin istemeden dilediğini söyleyebilir, istediğini yapabilir. Arzu hiçbir şeyden yoksun değildir; bütün engellerin ve kurallar düzeninin üstesinden gelen bir akıştır. Arzu, bundan dolayı her ne olursa olsun asla bir ego olarak tasarlanamaz. Şizofren, deli olma korkusuna bütünüyle son vermiş kimsedir."

Bir süredir İnternet ortamlarına "sızdırdığı" işlerle takibimize muhattap olan Ventochild, işi video-art denen tuhaflıklara da taşıyarak iyice mama kıvamına geliyor. Formül bu sefer tersten işliyor: Tırstıkça dinliyoruz.

tepedeki hüzme


Beşerin, kurtulmak adına etrafını olabildiğince sterilize etmesinde ve tabi ki bu sterilizasyonun kokusu içerisinde sadece psikoloji ve tıp eğitimi almış kişilere bahşedilmiş soğuk bir estetik var gibi.

Scorsese'nin "Bringing Out The Dead"inde, yıkımdan az evvelki "kurtuluş" bu sefer bir ambulans şoförüne de (kelimenin her anlamıyla) parlamamış mıydı? Peki, Andy Rene'nin After Laughter (Comes Tears)'ı bu toplamaya dühul edilmemiş ama hissiyatı ile onu özlemiş bir parça değil miydi? Oldukça.

Հրանդ Տինք


"bütün gazeteler ikinci ve üçüncü ve hatta ekispires baskı yaptılar o gün
baktım
batıdan doğmamıştı güneş
baktım
yerliyerindeydi dağlar
caddeler bildiğim caddelerdi
arabalar bildiğim arabalar
bir o yandan bu yana
bir bu yandan o yana
tüketen kaldırımlar

dedim
ne var dedim n'olmuş dedim karadeniz mi taşmış
sakarya mı kopmuş ortayerinden
hayır dediler
erciyes mi püskürmüş ege mi donmuş
gül mü açmış tuzgölü'nün tuzunda
kavakta nar mı bitmiş
meyvadan mı iğilmiş ankara'nın selvileri
dile mi gelmiş kerpiç
mezarlar mı örgütlenmiş
hayır dediler

baktım
oğlan kızı takıvermiş gidiyordu koluna
vatan ne ki
sınıf ne ki
kurtuluş ne ki?
bir yeşil yanıyordu bir kırmızı lambalar
sanki sudan geçiriyordu sürüsünü bir çoban
herkes en önemli noktasına birşeyler iliştirmişti
kadınların en ilginç yerleri yine hep oralarıydı
yine hep oralarındaydı erkeklerin aklı fikri
kuyruklu yıldız da geçmemişti üstelik
katır da doğurmamıştı
ejderha da görülmemişti dikmen tepelerinde
çankaya sırtlarında evran da
ama işte nedense
bütün gazeteler ikinci ve üçüncü ve hatta ekispires baskı yapmışlardı o gün
ve daha mektep yüzü görmemişler bile
ceplerinde ekmek ve sigara parası bulunmayanlar bile
havada kapıyorlardı bütün gazeteleri
..."
laleler, hasan hüseyin

suç ve ceza

getiriyor müzik, alıntılar kayıp edilen bağım anısı ile kötü uyku. incelik bir buket çiçek fotoğraf mı resim mi? podyum, zizek buzdolabı bir oda bir salon ilaçlar ve bir bardak krizi hep ama hep apartman karanlığına bakıyor. Doğalgaza saklanmış mektup, lanet olsun.


Paris'li ikili Mi And L'au, yeni seneye yeni albümle girdiler. Bilhassa açılıştaki Territory Is An Animal ile her paragraf "anlama geliyor". Denemesi sizden.