Bir şehir, bir film ve çokça insan üzerine birkaç söz …



Hemen itiraf etmeliyim ki, oldukça karmaşık, hoplamalı ve dahi zıplamalı zihnimin ziyadesiyle serbest çağrışımları eşliğinde çokça kişiyi aynı anda selamlamayı düşündüğümden, yazının daha baştan sarpa sarması kuvvetle muhtemel! (bkz. ilk cümle) Bu uyarının üzerine hala devam ediyorsanız da:

E hoşgelmişsiniz, sefalar getirmişsiniz!

Sevdiğim şeyleri neden sevdiğimi anlamaya çalışıyorum bu aralar. Misal: bir istanbul aşığı sayılmasam da neden seviyorum İstanbul’u? Ya da belki ondan önce sorulması gereken soru: hangi İstanbul’u sevdiğim? Elbet İstanbul’da yaşayanlar kadar çok İstanbul var İstanbul’dan içeri… Kısa bir süre öncesine kadar, bildiklerim, gördüklerim içinde açık ara en çok sevdiğim Latife Tekin’in İstanbul’uydu; çarpıklığıyla, yamuk yumukluğuyla, unutulmuşluklarıyla ve görmezden gelinenleriyle… Sevgili Arsız Ölüm’ün İstanbul üzerine yazılmış en güzel şiirlerden birisi olduğu görüşüne de hala şiddetle katılırım. Reha Erdem’in “Hayat Var” filmi ile de bu hissiyatın iyice güçlendiğini fark etmiş bulunuyorum sevgili mamaperverler. Reha Erdem’in ustalıkla ve incelikle işlediği kült karakterlerden birisi hayat, yani İstanbul! Orhan Gencebay’ın

“Ağlamak var gülmek var
Sevilmek var sevmek var
Ne arasan var bu dünyada
Dertler varsa mutluluk var

……
Aldanmak var kanmak var
Aldatmak var yanmak var
Ne arasan var bu dünyada
Ne dert varsa çaresi var”

ile başlayıp ısrarla “Seveceksin, çok seveceksin” diye bitirdiği nağmeler tam da İstanbul’u, İstanbul tam da hayat’ı anlattığı için seviyorum Reha Erdem’i, İstanbul’u ve Orhan Gencebay’ı. Dahası: insan ne iyi ne kötü/hem iyi hem kötü; ne güzel ne çirkin/hem güzel hem çirkin olabildiği için, yani sadece insan olabildiği için seviyorum insanları. Şimdi birazcık da insana benzeyebildiği için seviyorum İstanbul’u. İnsanı, İstanbul’u, Latife Tekin’i, Reha Erdem’i, hayatı ve tüm bu saçmalıkları…. Birisinin bir yerlerde çok da güzel söylediği gibi; “Hayat çok güzel ama bir başka hayat daha yaşamayacak olmamız büyük bir saçmalık. En iyisi olanları unutmak”

Yahut şeytan azapta gerek!

4 comments:

misspapix dedi ki...

moda'ya taşınarak kıçın kıçın İstanbul'dan kaçmaya başladığımı düşünen uzak ada'ya da selam olsun :)

sismanos dedi ki...

istanbul'a naif bir romantizmle, hayli edebi bir usulle, seçici geçirgen bir ruhla bağlı olduğum gençlik yıllarında kenar mahallelerde olan bitenle ilgili bir kitap tuhaf bir etki yapmıştı üstümde: çetin altan'ın yazılarıyla "al işte istanbul!". yazko'dan mıydı? sonra galiba ara güler'İn fotoğraflarıyla bir daha yayınlandı: yky herhalde... kitabı bana veren büyüğümün amacı belliydi: "o işler senin bildiğin gibi değil" demeye getiriyordu, kendileri. elbette kenar mahalle account'unu görmezden gelemezdim, ama yine de bunlar romantik-turistik-inceruhlusanatsever meylimi çok da kaşımamıştı; sadece perspektifin sınırlayıcılığına ilişkin epistemolojik bir uyarı niteliğinde kabul edilebilir ve fazla kurcalamadan bir kenara konabilirdi.

sonra hissiyat değişti: hep yanlış kapılardan girdiğim için olsa gerek (en yanlışı da bence esenler kapısı) şehir bana aşırı karmaşık, endişe verici, karanlık, tehlikeli bir yer olarak görünmeye başladı. müzmin depresyondan kaynaklı agorafobi, hatta biraz da hipokondria destekli paranoya, bir steam-punk manzarası resmetmeye başladı gözlerimin önünde. sadece istanbul da değil gerçi, her yer sefaletin, fakirliğin, suçun, ahlaksızlığın yurdu gibi görünüyordu da, işte, istanbul bu yurdun başkentiydi. ne şiddetli bir yerdi be! o dönem çekilmiş filmlerin de etkisi var tabii bunda. bir yandan da ankara gibi boktan, sıkıcı ve fakat nispeten güvenli bir yerde her alana yaydığımız konformizmimin de. sokak edebiyatına teşneydim de sokağa çıkma konusunda o denli gönüllü değildim -belki buna hazır da değildim- sanki (şimdi hazırım ya, hahayt!)..

şimdi yeni bir faz mevcut gibi. ikisinin ortasında daha geniş bir idrak. genişlikten kastım "oldum artık, biliyorum ben bunu" anlamında bir hacim değil, daha ziyade "o da olur, bu da olur" genişliği, açıklığı, rahatlığı. "nerede olursa olsun bir ısırganı bile koynuna alıp yatabilir insan" kafası, algın cemalim'den mülhem. elbette kamını almak oraların, ama kam konusunda daha rahat olmak. gibi.

elbette tüm bunlar sizin istanbul'dan kıçın kıçın kaçma hazırlığında olduğunuz gerçeğini gizleyemiyor, sevgili misspapix. eninde sonunda herkesin kaçtığı bir yerse orası, siz mi istisna yaratacaksınız? bir şehirden nefret ederek kaçmak mümkün olduğu kadar, onu severek kaçmak da mümkün, malum. tıpkı şehirleri, hele ki istanbul denen o tuhaf lağımlaranasını, uzaktan sevmenin bu kadar yaygın olmaklığı gibi.

takıl işte...
ada'dan da aleyküm selam...

sismanos dedi ki...

istanbul'a girişin tek doğru adresi, muazzam haydarpaşa'ya nazar mı değdirdik? bin kunduz!

misspapix dedi ki...

içim parçalandı...

Yorum Gönder