bir bira daha ver, bir de alka-seltzer...

alka-seltzer bayer'in hayli eski mucizelerinden biri.. belki denk gelmişsinizdir: coca-cola ile aspirin neredeyse aynı dertlere şifaymış gibi sunulmuş 19. yüzyılın sonlarında: başağrısına, akşamdan kalmalığa, enerji yoksunluğuna, hatta nevroza çareyiz, demişler.. sonra biri 'hayatın tadı' haline gelmiş, diğeri 'all-in-one' kimya.. alka-seltzer hem hayatın tadı, hem de hayatın anlamı, ne ki o gün için değil, ertesi gün için. (yani aslında o gün de için siz onu, aklınız hala yerindeyse, fazla kaçırdığınızın farkında olacak kadar fazla kaçırmamışsanız, ama yine de fazla kaçırmışsanız işte, için onu, yatmadan evvel, gece, sabaha karşı, neyse... sonra ertesi gün de için. çalışıyor.. dahası, çalıştırıyor da...)

işin tuhafı, bu zıkkımın ikisini bir bardakta höpürdetmek gerekiyor. yalnız ve güzel ülkemdeki paketlenme biçimine bakınca bu tuhaf, zira, iki tanesi elzemse, neden ayrı ayrı paketleniyor? ada'da durum daha da vahim: iki tablet bir defada açılan tek poşetin içinde, o zaman da bayer'e sormak gerekiyor: kardeşim, doz belliyse, neden bunları daha kalın dilimler halinde kesmediniz de sarhoş kafamızı yoruyorsunuz? saymayı bilecek halde olsak ossaat, zaten derdimiz kalmaz idi..

neyse canım, müteşekkiriz bayer'e ve bu tarz ilaçları mümkün kılan tüm kimya camiasına. memnunuz cihandan ve ilaç lobisinden..

şimdi, hazır bir tane mi iki tane mi muhabbeti bu kadar ilerlemişken, size ikisi bir arada çok iyi gidecek şeyler önereceğim. belki de blues'un kökenleriyle bozlak kafasını aynı poşete tıkılmış tabletler olarak içmek mümkündür. etnograflara ve dahi kültür tarihçilerine hediyemiz olsun..

neşet ertaş hapishanelere doğmayan güneşlerden bahsederken, skip james de hastanelerdeki tecrübelerini bizimle paylaşıyor. ikisi nasıl da birbirine benziyor! foucault'ya da selam edelim bu vesileyle, bari..

hapishanedekilere, hastanedekilere ve cümle domestik mahkuma iyi geceler..