Belki düstur baştan beri yanlıştı...Belki de kitapta yazdığı gibi Tanrı, neyi O'ndan daha fazla severseniz, onu sizden alırdı. Kendiniz dahil.
Gideceği yerin elbet bir haddi hududu olduğunu bile bile katırın sırtına yükü bindirmeye devam etmek, yıllarca bu blog'da yazılan "hatıratı müziğin üzerine yıkmak" düsturunu istiap haddinden emekli etti sevgili mamaperverler. Yük, her adımda ağırlık merkezini değiştirerek sabrı da etkisiz hale getirdikten sonra, yavaştan hiç taşmaması gereken yerlere taştı da üstelik. Taştıkça da ağırlaştı.
Fazla sese ne hacet; yetinip, memnun kalacaklarımızın gerçekten öyle olduklarını, onları kaybetmeden nasıl anlarız ki? Her neyse, kıvamı hafif artırılmış gibi yapılmış kişisel gelişim lafları da "istiap eşeği"ne yaramıyor; yaramayacak.
Stephan Micus, neyin, sonuna kadar kafi geleceğini bas bas bağırıyor işte.
2 comments:
Yük taşımak vardır kimilerinin kaderinde ekmek parasına; fazlasına, yere düşenine, ağırına bakmadan çelik gibi kaslarıyla. Gökten üç elmanın düştüğü devirlerde olmadıklarının farkındadırlar da gökten yağanın sadece yolları vıcık vıcık çamur yapıp yürünmez hale getiren kahrolası yağmur olduğunu sanırlar. Gerçeği öğrendiklerinde ise vücutlarından çıkan yanık kokusu çoktan ıslak toprak tarafından emilip yutulmuştur, gömülemeyecek kadar parçalanmış bedenlerinin yerine.
İstiap sınırına, düşen her bombada biraz daha yaklaşanlar ise zamanı gelince özürler dileyerek ya da uygun günah keçileri bularak yüklerinden kurtulmayı becerirlerken, “hatırlarımızın yükü” kafatasımıza basınç yaptığında bir ventil gibi çevirdiğimiz müzik çalar düğmesi artık sınırda. Müzik artık yetmiyor, yetmeyen başka şeyler gibi.
Gücünüzün yettiği yere kadar yolunuz açık olsun!!
şu paragrafını mermere kazıyıp yollasan yeridir. bin selam!
Yorum Gönder