kesin



"Freud’un derin bir gözlemi: İnsanlar “hakikat”ten çok “kesinliğe”, tamı tamına emin, sarsılmaz, durağan bir nesneler düzenine sahip olmak istiyorlar... Hakikati değil, kesinliği, güvenliği, sarsılmazlığın gücünü verin bize... Pozitivizmin, yani Batı bilimlerini içeriden kurarak meşrulaştırmayı ve doğrulamayı amaç edinen ideolojinin ekseninde, “hakikat”in ve her türlü “kutsallığın” silinmesi, eritilmesi amaçlanıyorsa, burada yeni bir tür varolma isteminin, savrulan ve dengesini yitirmesi her an mümkün kozmik bir düzenin içinde “kesinlik” duygusunun, bu en derin insan ihtiyacının oluşturduğu bir değerler sistemine tekabül etmesindendir. Onun tarihi pek eskidir. Belki de Sokrates’in “söz”üne kadar geri götürülebilir: Güzel ya da iyi olabilmek için önce “bilinebilir” olmak, bilinenler arasına katılmak, yani aklın ve Logos’un mahkemesinde yargılanmış, onaylanmış olmak gerekir.

Bilimlerin hakikat arayışı üzerine temellendirilmiş olduğunu sanmak gündelik yaşamdaki olağan düşüncenin varsayımlarından en zararlısıdır. Pozitivizm en büyük işlemini neden dil üzerinde gerçekleştirmeye çabaladı? Dili fakirleştirdiği elbette söylenebilir (Ricoeur). Ancak ona yepyeni bir boyut ekleyerek gerçekleştiriyordu bu fakirleşmeyi... Dilin olgular dünyasına, olgu durumlarına tamı tamına uygun kılınmasının araçlarının neler olduğunu keşfetmeye çabalıyordu. Bilime, felsefeye ve mantığa yeni bir dil kazandırmak uğruna dil içinde gerçekleştirilecek bir operasyondu bu... Söylemin düzeni, bilim adamının sözü ve bilirkişiler dünyası, günümüz dünyasının gizli ama pek kolay peçesi indirilebilir bu güçleri açısından bakıldığında, her türlü “görüş bildirme”nin eninde sonunda estetik ve ahlaki bir “hüküm verme” olduğu anlaşılmıyor mu? Pozitivizmin kurumsal çatısı akademiden önce devlet ve polis kuvvetleri, yargı ve infaz araçları, yani şu Weber’in ünlü “meşru şiddet araçları”dır. Akademiden ve felsefi eserlerin verilmesinden önce söylemin düzenine dahil olmak gerektiği anlaşılıyor."


dünyanın tüm sabahları


'Aslında her sabah bir öncekinin aynısı da hikayesi değişik.'



anti-super-hero


Bazıları süper kahraman olmayı hayal ederken, birileri çoktan o yoldan dönüyordur.


future


'There is no longer beauty except in the struggle. No more masterpieces without an aggressive character. Poetry must be a violent assault against the unknown forces in order to overcome them and prostrate them before men.'

Filippo Tommaso Marinetti, The Founding and Manifesto of Futurism, Figaro (Paris, Feb. 20, 1909)


emperor

 

 '...according to Hardt and Negri's Empire, the rise of Empire is the end of national conflict, the "enemy" now, whoever he is, can no longer be ideological or national. The enemy now must be understood as a kind of criminal, as someone who represents a threat not to a political system or a nation but to the law. This is the enemy as a terrorist....In the "new order that envelops the entire space of... civilization", where conflict between nations has been made irrelevant, the "enemy" is simultaneously "banalized" (reduced to an object of routine police repression) and absolutized (as the Enemy, an absolute threat to the ethical order.'


İki Albüm, Tek Yol




Bu iki albüm; metal müziğin uç ve de orijinal öğelerini birer yıl arayla biz müzikseverler ile buluşturan, adını Türkçe'ye "kulak ağrısı" olarak çevirebileceğimiz bir plak şirketinden çıkmış, ellerinde hayat buldukları insanların ilk çalışmaları olan başyapıtlar. Yazının konusu ise geçenlerde edindiğim "Left Hand Path" plağıyla tüm duyu organlarımla haşır neşir olurken, o duyu organlarından göz olanının albüm kapağında gördüğü bazı detaylar. Show TV ile büyümüş bir neslin temsilcisi olarak "kırmızı daire" ile işaretlediğim kısmın "Altars of Madness" albüm kapağına çok benzemesi, LHP'den bir sene evvel çıkan bu albümden alınan ilhamla "Left Hand" yolundan gidildiğinin bir itirafı değil de nedir? Biz bu yola çıktık ama sizin "delilik" yolunda kurban ettiklerinizin ruhları yanımızda diyerek Morbid Angel tayfasına selam çakmak değil midir bu?

icon



Compuphonic feat. Marques Toliver - Sunset ( Aeroplane Remix ) by Aeroplane (Official)

"Taş Yerinde Ağırdır" ya da "Taşı Gediğine Koymak"





Albümlerinin açılışını yapan iki şarkı arasındaki fark dağlar kadar belki ama iki vokalin de şarkıya benzer şekilde girmesi, ikincisinin olduğu albümü, çıktığı vakit "ne lan bu?" deyip sonra götümüzün dibinden ayırmadığımız Kid A'in mertebesine getireceğinin habercisi gibi duruyor.

Thom Yorke abimizin "fade in"ine, yıllar sonra mukabele eden canımız-ciğerimiz-komşumuz Sakis kardeşimizin niyetinden azade, tespitimizdir; kritik kayıtlarına geçilsin.


misantroglossophobia



Hüzünde, neşede ve ayakta...


Doğumun sevincini de ölümün hüznünü de, doğanın ya da ölenin yakınlarının mahremi diye düşünürüm; bu yüzden kutlama ya da taziye pek içimden gelmez. “İyi ki doğmuş“ diye sevindiğim, “oldu mu bu şimdi” diye üzüldüğüm kişiler de vardır elbet. Ne tesadüf ki bugün, iki duygunun da kesiştiği bir gün: Umut bağlanılan bir liderin gidiş, umut paylaşılan bir yazarın doğum günü.

Fransız yazar Michel Tournier hapisanedeyken, hapishane arkadaşları, ayakta yazabilmesi için ona özel bir masa yapıp armağan etmişler. Yazarın ayakta duranının makbul olduğunu ve Tournier’in de bunu layıkı ile yaptığını düşündükleri için olsa gerek.

Fotoğraflarda Chavez’i çoğu kez yumruğunu havada sıkmış bir vaziyette ya da ona “diktatör” diyenlerin saçmalamalarına, kelimenin içindeki “dik” kadar anlamlı gülümsemesiyle karşılık verirken bir yandan da halkına el sallarken gördüm. Ve hep ayaktaydı.



Kendini, yaşadığı dünyadan soyutlamadığından kumdan, çöpten (ve belki de boktan) kitaplarını yazarken; yaşadığı dünyadan soyutlayarak oğlunu nasıl büyüttüğünü anlatırken; müziğe, sinemaya, edebiyata dokundurmadan yapamadığı ve bu yüzden tadından yenmeyen sanal köşe yazılarını paylaşırken zihnimde canlandırdığım Ali Mert de hep ayaktadır. Ama ara sıra dinlenmek için caz -çoğunlukla avangart- dinlerken ayaklarını sehpaya uzatıp oturmak şartıyla…



Ayakta durmak doğal seçilimin bir sonucu ama “ayakta durmak” seçilmemenin bir nedeni. O yüzden ölenimiz, doğup da "olan"ımızdan çok. Ali Mert’e, ailesi ile birlikte, evrime inat uzun ve üretken bir hayat dilemek gibi ufak bir hediye verirken, giden Chavez’in ardından efkar dağıtmak ve enseyi karartmamak için “Düşmeyen kızıl bayraktan umut kesilmez” diyeyim ve ekleyeyim.


sun


“Neither the sun nor death can be looked at steadily.”

François de La Rochefoucauld