bi havalardayız

charlotte04
French Touch'ın belki de en göze batan üyesi Air, 8. uzunçaları ile karşımızda. Air için söylenebilecek çoğu şeyi daha evvel diskografilerinde hala favorimiz olan debut album "Premiers Symptômes" mamasında söylemiştik. İnsanın modern klasikler hakkındaki fikri bu kadar çabuk değişmiyor tabi. Fikrimiz baki.
Gelelim yeni albüm Love 2 'ya...Bir sanat yapıtının klasik muamelesi görmesi, belki de, tüm karakteristik özelliklerini ilelebet koruyarak yine de her seferinde yeni bir şeyler söyleyebilmesinde saklıdır. Air bizce artık estetik vuruculuğu sürekli olmasa da belirli bir seviyede olan, klasikleşmiş bir topluluk. Love 2'daki istisnasız tüm parçalarda da bu kokuyu almak çok zor değil. Her parça, her dakika, teknik olarak seçilmiş her sound, her dokunuş tam da bir Air albümünden beklenen, kemikleşmiş dinleyicisini pek şaşırtmayacak biçiminden seçilmiş. Özensiz değil ama tahmin edilebilir, ve salt bu özelliği ile de kabul edilebilir bir kayıt çıkmış ortaya. 2006 yılındaki ikinci solo plağı 5:55'ın kaydı sırasında prodüktör koltuğunda oturan Air ikilisine de selamlarını bu albümdeki bazı parçalara varlığını,sesini ve telaffuzunu vererek çakan Charlotte Gainsbourg abla da cabası...

beybi

tuhaf adamlar kadrosuna biraz fazla "göstere göstere" dahil olmuş devendra banhart'ı, sputnik'e sevdiremedik hiç. (devendra da kimmiş, biz daha tomwaitsnickcaveleonardcohen'i bile sevdiremedik adama!) ama bu ep'yi, hele ki ilk parçayı sevecek diye düşündük.


baby


devendra banhart, kulağımıza, cocorosie sayesinde takıldıydı; tıpkı johnsongillerin antony'si gibi. bu deli kızkardeşlere ilişkin ne düşünürsünüz bilmem ama, şahane yancıları var:) devendra, biraz beck bozması gibi duyulsa da ilk etapta (beck de bozdu kendini gerçi, o ayrı), yavaş yavaş "hmm, orijinal çocuk aslında" hissiyatını veriyor. ahir zaman dervişi (ama three-stripes içinde) görünümü, natalie portman'la gönül oyunları, tuhaf klipler ve kartonetler... daha ne ister insan bir spectacle'dan?

hakkında fazla da bilgim olmayan konularda atıp tutmayı keseyim ve bir ortayaş lafzıyla noktalayayım: müzik aleminde "millet deliye, biz akıllıya hasret!"

"libera me!"

1154657826_extras_portadilla_0


alba molina geliyor, 'sevillanas de la vida' diyor.

aman amanda

amanda-blank-2
Kıyıcılıkta olmasa da kımıldatmada sınır tanımayan kadınlar listemize Roisin Murphy, Miss Kittin, Santogold, Kelis, Peaches ve Lilly Allen gibi isimlerden sonra Philedelphia'dan fırlama Amanda Mallory (a.k.a. Amanda Blank) de fırtına gibi bir giriş yaptı. 2006 senesinde basılan EP'si Blow ile yeraltında hakkında konuşulmaya başlayan Amanda 2009 tarihli uzunçaları I Love You ile hoperlörlerimizde. Fazla söze ne hacet, haftasonu şehrin hip mekanlarında arzı endam etmeden evvel dağınık odasında çeşit çeşit parfüm, çeşit çeşit elbise arasından en çarpıcılarını seçip, sözkonusu mekandan evvel mutlaka stüdyoya giden bir abla ile daha karşı karşıyayız işte. Bu tip albümlerde hep işin müzikal kısmı ile D.I.Y. düsturlu adsız prodüktör ve DJ'ler , marketing kısmı ile de öndeki bu kızlar ilgileniyor gibi gelse de...Pekala, sorun yok. Selamlar olsun kuzeydoğu Amerika undergrounduna diyip, geçelim.
Girizgahta zikrettiğimiz isimlerden herhangi biriyle en az bir gece geçirmiş iseniz, Amanda'da sizi o kıyafetle stüdyoda bekliyor.Electro, electro-clash, hip hop ve rock ve pop'un kesiştiği köşede. We love you all.
amanda-blank

ian brown aksanı

110536
BritPop aşkımızın Madchester Sound yaratıcılarından Stone Roses ile de süslendiği milattan önceki tarihlerden bu yana, Ian Brown ile aramız her daim iyi oldu. O aradı sordu, biz bazen başka mahallelere gidip, eski komşuları unutuverdik. Küsmedi, arada saçmaladığı oldu ama hiçbir zaman bizi yarı yolda bırakmadı. Charles Darwin'in Simon Green (a.k.a Bonobo) ve Gorillaz ile beraber en sağlam sağlamalarından olan eski dost Ian, 2009 yılında da boş durmadı ve yeni albümü My Way 'i piyasayı çıkarttı. Adamımızın Stone Roses dağıldıktan sonra atıldığı solo yolculuğunda bu albüm, Solarized albümü kadar yüreğimizden yakalamasa da, eski mahalledeki dostumuzu bizlere tekrar hatırlatması babında mühim. Yine de albümün sürprizi 1969 tarihli Zager And Evans güzellemesi "In The Year 2525" ın Ian yorumu. Telafuz ve diksiyon ne çok şeyi değiştiriyor hayatta...Eski Stone Roses günlerini ve bilhassa da Solarized albümünü hala aratsan da Ian, ölümüne İngiliz aksanı ile tekrarlıyoruz : We love you! Biz love'u "lov" diye , kızlar sunrise'ı "sonraayz" diye telaffuz edişine hasta.

ağza bir parmak bal

i) Evvela:
Play tuşuna basın.






ii) Ardından:
Videonun ses kalitesinin berbatlığını göz ardı ederek bir daha "Play" tuşuna basın.

iii) Sonraki adım:
Bir süre sessizlik.

iv) Sonuç:
Birkaç giri evvel cover hadisesi için bellediğimiz düsturumuzun "remix" meselesi için de aynen geçerli olması gerektiğine dair birkaç laf etmiştik. Tutkularımızdan biri Tosca'nın G Stone etiketi ile yayınlanmış "Different Tastes Of Honey" plağı (birinci kısım, ikinci kısım) , kartonetinde de dediği gibi, salt Honey adlı parçanın farklı isimler tarafından kotarılmış remixlerinden ibaret bir plak değil; hakikaten bir "tema"nın (theme) baştan aşağı yeniden çalışılmasıyla oluşturulmuş bir parçalar bütünü. Bütünden ayrıntılara doğru indiğinizde "Markus Kienzl Dub" ve "Supatone 1 Dub" yavaşça diğerlerinin arasından kayıveriyor.
Notlar :
Yukarı çıkıp bir kez daha play tuşuna basın.b8e70a6e27ae75acef92767f26a_prev

*"Ne, yorumlar kısmında bir sürpriz mi bekliyor bizi?"

alfaları rasta yapalım

horace_andy_alpha
Mevzunun kalbi olan Kingston Town/Jamaika doğumlu Horace Andy, esasında 1972 senesinde basılan Skylarking plağından beri işin içinde olmasına rağmen ana akım ilgiyi ve takdiri 90'larda Massive Attack ile kaydettiği bir dizi albümle yakaladı. Trip Hop içine tavuğa köri gibi gelen Horace'ın reggae sosu o kadar ilgi gördü ki, yeni yetme vefakat ziyadesiyle gelecek vaadeden oluşum Alpha'da ustayla bir uzunçalar kaydetmekte sakınca görmedi. Horace Andy'nin 2010 senesinde raflarda olması öngörülen yeni Massive Attack kaydında da mühim rol üstleneceği söylenedursun, abinin biraz daha "özgür" takılabildiği, istediğini biraz daha ticari başarı kaygısı gözetmeksizin yapabildiği bir kayıtla karşı karşıyayız sevgili mamacillolar.

Hani son günlerde web'de dönen Myspace ve LastFM sitelerine erişimin, internet erişiminin neredeyse tüm ülkede beceriksiz bir tekelin elinde olduğu bir üçüncü dünya ülkesinden beklenebilecek şekilde yasaklanmasına istinaden dönen tartışmaları bahane edip, yaklaşık 10-15 senedir tartışılagelen "dijital ortamda müziğin paylaşımı ve telif hakları" konusuna istemeden de olsa bulaşıyor ve hazır laf Jamaika'dan açılmışken, Jamaikalı bir plak yapımcısı olan Dermott Hussey'in seneler seneler evvelki duruşuna saygı duruşu ile karşılık veriyoruz : "Bir şarkının telif hakkına sahip olabilirsiniz ama bir ritminkine sahip olamazsınız..."
Hepimizin aklına "vücuduma sahip olabilirsin ama ruhuma asla" klişesi geldi değil mi? Kesinlike doğru yerdesiniz.

harbici fikirler'den harbici 'cover'lar

tru-thoughts-covers


işte, cover hususundaki naçiz fikrimizi doğrulayan bir albüm. TruThoughts ailesinin birbirinden şahane üyeleri geliyor, ailenin büyüklerinden quantic portishead'den, hüzünlü kızkardeş kylie auldist jeff buckley'den, ablası lizzy parks frank sinatra'dan, dahası alice russell white stripes'dan apartıyor; yeniden yapıyor: önce roll'llama, sonra funk'lama. her biri birbirinden neşeli yorumlarda oturduğumuz odanın dışına, hafif hafif salınmadan eni konu kudurmaya vecdeyleyeceğimiz dans pistine doğru püskürtülüyoruz.

eh, kapak da harika!

"ne aile be! breh breh!" demekten, bir gün onların evine evlatlık yahut yanaşma olma hayali kurmaktan başka bir şey kalmıyor, yapacak..

metropol mü dediniz?

"fish, chips, cups o' tea, bad food, worse weather, marry fuckin' poppins" tasvirinin gazıyla tracklist'imize, alfabetik sırayla şunları doldurmuştuk:

beth gibbons and rustin man, blur, bonobo, the cinematic orchestra, the clash, coldplay, fink, portishead, pulp, radiohead, richard ashcroft, sex pistols, thom yorke, travis, the verve.

yukarıdaki "in a nutshell" tanım "proved wrong, actually". neden derseniz, fish'n'chips hayli ağır olduğundan arkadaşlarca önerilmedi, yemedik. çay asla içilmedi ('ale' varken çay ne ki!). yemekler lezizdi; tuhaf ama, hava da pek hoştu. şemsiyesiz bir london.. hakikatten, tuhaf.

sabahları, metropole, pek tabii ki 'anarchy in UK' ile duhul edildi. underground'un son seferi yakalandıktan sonra beth gibbons and rustin man'dan mysteries'le günün yorgunluğu damıtıldı.

mexico'da modernizm

mexico
Minimal electronica'nın, ambient'ın duayenlerinden Murcof (asıl ismi ile Fernando Corona) 2008 yılında bizi daha evvel yaptığı soğuk gri tepside duran steril şırınga gibi işlerden bir nebze uzaklara götürüp, arkasına (aslında önüne) modern jazz'da tek geçeceğimiz isimlerden olan İsviçre doğumlu Fransız Erik Truffaz'yı da alarak bambaşka bir hikaye anlatmaya girişti. Blue Note etiketiyle çıkan albümü, salt mutfaktakilerin ayrı ayrı sanatsal portföylerine bile bakarak ciddiye almak lazım gelir malumu aliniz. Hani modernist minimalist bir altyapının üzerine Nu Jazz üstadının üflediği nefesliler ve Murcof'un yarattığı o "şehirli, urban" derinlik hissiyatı, bizi anında ölçek kavramıyla insana kafayı sessiz sedasız yedirten dünya metropollerinden birinde bir gece yarısı ışıklı boş yollara atıveriyor. Michael Mann kafası metropol soundtrack'leri kafası, bilhassa akşam saatleri güzel bi kafa bazen. Modernizm. Minimalizm. Metropol. Atmosfer. Derinlik. Mimari. Şehircilik. Kavramsal Sanat. Modern Jazz. Moda. Aydınla(n)tma. Tasarım. Ekonomi.
Murcof ve Erik Truffaz aslında hepsinden bi parça...
Mexicoweb

hurt

gözde
Hep teşekkür edeceğim sana. İnsana, okul çıkışında kararmış havadan korktuğu için elini tutan kuğu gibi beyaz kızın da bir gün bir asfaltta cansız kalabileceğini unutturmayacağın için. Hep suskun kalacağız Gözde, her gün geçtiğimiz o yoldan geçerken. Hep gözümüz dolacak da, o 8 yaşındaki kuğu gelicek aklımıza. Hep kuğuydun. Hep öyle kal. Huzur içinde yat. Hoşçakal.




dupstep reggae'nin nesi olur?

sukh_420x250
Gün geçmiyor ki yağmurlu Büyük Britanya'nın arka sokaklarından bir anti kahraman dubstep prodüktörü çıkmasın, e bunlar olmadan gün de geçmiyor zati. Sukh Knight karmaşık orijinine kızarmış köri soslu Asian Underground sosu ile servis etmesin mi bize reggae'yi, dub'ı , dubstep'i? Sıcağı sıcağına Cheese Loueez isimli EP'sine sarılıyoruz , itinayla salınıyoruz.
Aşık olduğumuz, ötekileştirilmiş çirkin yeraltı çocuğu dubstep okul çıkışında iyi kafayla kavga çıkarınca rastalı velisi reggae gelmiş, müdürle konuşmuş. Sukh Knight 'ta bu konuşmayı kaydetmiş.

berlin'de big ben

188866
1998'den beri faal DJ'lik görevini başarıyla yapan başkent Berlin'li Ben Klock, 2009 tarihli uzunçaları One ile bizi öyle bir salladı ki, hem Berlin'e hem Ben'e bir kez daha hayran kaldık. Albümün hemen ardından üç parçalı Remixes EP' si de gelince sevgili küçük ve orta ölçekli bedroom dj'lerinin "bugün ne çalsam?" kabusu da sona ermiş oldu. Daha evvelki neşriyatlarımzda yer bulan WaterGate seri toplamalarında da parçaları bulunan Ben Klock'u bu sefer saatlerce tek tabanca dinlemek çok daha rafine, süzülmüş bir kıvam vermekte. Bazılarımızın tuğla gibi önyargıları olduğu janr minimal teknonunda Ben Klock gibi süzülmüş rafine kıvamlarına canımız; Berlin'e bütün duvarlarımız feda!

parıldayan yumurta

kings452
Norveç gülü Kings of Convenience, üçüncü uzunçalarları ile 5 senelik uzun bir aradan sonra tekrar bizlerle. Bu satırları yazan kulunuzun çok da aşina ol(a)madığı bir stil olsa da, bilhassa üniversite kantininden arkadaşınız kıvamındaki Erlend Øye 'nin yenilikçi vokal karakterini bir adım daha ileriye taşıdığına şahit olmak açısından mühim bir kayıt Declaration Of Dependence.

Pazar kahvaltısını sıkıntıdan ziyade bir keyif ve huzurla karşılayanların, derdi tasayı bir kenara atmayı, bir önceki gece dans pistinde değil de, o geç-kahvaltı-masası entelektüalitesinde bir "pazar eki" ile gerçekleştiren mamacılar için biz de bu albümü sofraya koyuyoruz. Hani bir yerde Kings of Convenience mühim mesele tabi, ama hayatı uzun pazar kahvaltılarından ibaret kılacak kadar da ipeksi olmayıverin mümkünse. "My Ship Isn't Pretty" ye ,"Power Of Not Knowing"e, "Me In You" ya pür dikkat...