venedik biennale'inde cafer yusuf ve francis bacon!

planlamada ciddi bir hata: temmuz sonu-ağustos başı, saçma sapan, uyduruk bir konferans için venedik'te bulunmak zorunda kalan naçiz yazarınızın karşısına çıkan en güzel iki sürpriz aşağıdadır:

1. dhaffer youssef, tutup saudi arabia pavyonundaki hoş bir videoya müzik yapmış.

bacon


2. armenia pavyonunun bulunduğu palazzo'nun biennale'le alakası olmayan arka odalarından birinde francis bacon'un eskizlerinin sergisi varmış, meğer!

ikisini siz birleştirin, pek gıymatlı mamaseverler! insanın insanlıktan çıktığı noktaların arasını çizince, ikisini birbirine bağlayan bir haritayı elde etmiş olacağımızı sanıyorum ben, naçizane... gerçi, cafer'in çapı francis'inkiyle karşılaştırılmaz ya...

3 comments:

sputnik dedi ki...

Cafer'i Ankara'dan da biliyoruz da bu Bacon fena olmuş, ne ızdıraplı bir güzellik!

sismanos dedi ki...

öyleyse, bunları gördüğüm yerde geçirdiğim bir saatte aldığım notları aktarmayı görev biliyorum:

"Dorsoduro, Palazzo Zenobio'da Bienal kovalarken bakın ne denk geldi: Francis Bacon'un eskizleri! Başta, genç bir sanatçının Bacon'a nazire yaptığını, kurşun kalemle kimi resimlerinin taslaklarını çiziktirdiğini zannettim. Sonra imzalar dikkatimi çekti. Ardından, salondaki şöminenin üzerinde duran ziyaret defterinin yanındaki "Buzdağının Görünmeyen Kısmı: Francis Bacon'un Eskizleri" diye tercüme edilebileceğini sandığım başlığıyla bir kitabı görünce pek heyecanlandım.

Karalanmış, hareket halinde, özellikle gözleri ve ağızları üzerinde mesai harcanmış, muğlak ama kuvvetli çalışmalar yapılmış portreler. Genelde postürler net. Üzerine yerleştikleri ya da içinde bulundukları uzamsal-nesnel öğeler bir iki geometrik ve keskin hatla kotarılmış. Kafalar ise bir alem!

Kesin olmayan tek şey, yüze,kafaya yansıyan bir zihinsellik. Sakin yahut kötücül bakan gözler, saldırgan, çığlıklı, ıstıraplı ağızlar, hayli tedirgin edici. Karakalemde bile böyle işte.

Gözlerdeki sükuneti açmam lazım: Daha çok bıkkınlığa, belki tükenmişliğe, ama illa ki kötücüllüğe açılıyorlar. Bu adam paranoyak olmalı! Herkesten nefret ediyor olmalı! En yakınındakilerden korkuyor olmalı! Tepeden tırnağa ürpertecek denli güçlü bir biçimde o etkiyi, hastalıklı olma halini bana da yayıyor bu portreler. Abartmıyorum."

Venedik, 31 Temmuz 2009

Bir de okuma önerisi:
Deleuze, Gilles. 2009. Francis Bacon - Duyumsamanın Mantığı. çev. Ece Erbay, Can Batukan. İstanbul: Norgunk Yayınları

seco dedi ki...

Bu örnek aynı zamanda çirkin de...
Victor Hugo, "Deniz İşçileri" romanında "çirkin olan nefret edendir. O yüzden de kötüdür" gibisinden bi'şeyler söylüyor, roman kahramanına saldıran ahtapottan bahsederken. Ve ekliyor "işte inançlı insanın anlam veremediği budur. Neden vardır böyle canlılar?”
İnançlı ya da inançsız kötü çoğu insan için çirkin olan herhalde. Ama naturadan gelen bir kötülük anlayışı bana ters. Bacon da, bu ayrıntıya ( tabii bahsettiğin eskizler hep böyleyse) ya hiç düşünmeden vardı ya da bilinçli bir tercih. Bilinci tercihse, ya Hugo’nun bakış açısından ya da Umut Sarıkaya’nın, senin tahminin gibi (hatırlayınız 12. katta yapılan rakı muhabbeti) çirkinliği yüzünden aldığı intikamdan geliyor.
Bu dediklerim varsayımlar, kafa yerinde mi diye yapılan yoklamalar. Sen buralara gelir de bana uğramazsan, mamana böyle kusarım rakı makı olmadan. Yaparım bunu şişmanos acımam :)

Yorum Gönder