yüzesin var mı?
yıldızlarla haşır neşir
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin
Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin
Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin
yer çekimi
You and I both know who you're spending yours on
You were the one, you cried for infinity
But you can't have it all, no, you can't have it all
Do I chose to be weighed down by gravity
To these thoughts that I own?
Oh, I don't like this feeling of jealousy
Yeah, it's not what I want
I love a girl who loves synchronicity
Stimulated by nothing more than the meaning of life
She's all around, she's like electricity
And I can't have her all, no, no, I can't have her all
Do I choose to be weighed down by gravity
To these thoughts that I own?
Oh, I don't like this feeling of jealousy
Yeah, it's not what I want
She refused to be weighed down by gravity
And now she's soldiering on
She confided that love, it is an energy
She's passing it on
babylon, your throne shall fall
Babil yikilana kadar, tahti sallamaya devam mamaseverler.
parçalar bir bir düşerken
külkedisi
"İstediğim şu: bir insanın başına gelebilen, ancak kesinlikle aldırış etmediği en kötü şey.
2005 yılında kotardıkları ADEAO-dato (a new day) isimli işleri ile, bize şarkıda kullanılan sample'ı bulacak olan insanla ilgili türlü hayaller kurduran Los Angeles menşeili Free The Robots, The Mind's Eye ile geri döndü. Aradan geçen süre içerisinde de, çoğumuzun yaptığı gibi, boş durmadığını belli etti. Hayalin gerçekleşmesine ramak kala, o ramağı hissederek balkabağına dönüşülen anı hissettiren kirli tarz, bu EP'de de kendini gösteriyor. Hip Hop, dub'a, jazz'a hatta yer yer artık son nefeslerini veren dubstep'e uzanıyor. Hikaye devam ediyor; o sample'ı aramaya devam ediyoruz.
baht
bugün ona, yarın sana
çek-i düzen
portakal geliyor, kaç!
yukarıdaki mavilikler, yerdeki karanlıklar
Yukarıda : Tüm semavi din külliyatlarında ismi ve hikayesi geçmekte olan Ezekiel. Osmanlı teoloji kaynaklarında Hz. Hızkıl ; bazı isimlerin fonetikliği inanılır gibi değil. Tanrı'nın geçtiği meşhur kapalı kapının önünde, sırrı saklıyor. Bu uzun hikayaden ziyadesiyle etkilenen bir mütedeyyin de onu böyle resmediyor.
Aşağıda: Fransız Dub sahnesinin medar-ı iftahar'ı EZ3kiel. Hiçbir teolojik kaynakta isimlerinin başka bir telaffuzu geçmiyor. Bazı isimlerin kalıcılığı inanılır gibi değil. Harikulade bir albümün, kapak görselinin derinliğini saklıyor. Bu uzun hikayaden ziyadesiyle etkilenen bir mütedeyyin de onu böyle resmediyor.
asıl yeni dalga
Neo-klasisizmin düsturundaki tepkisel sakinlik, sükun olmanın bizatihi kendisinin bir tepki olacağını müjdelediğinden beri bu "durum"a olan sessiz aşk sürmekte. Sıklıkla, donuk bir eylemsizlik hali ile karıştırılma hatasına düşülse de, bu tavrın ne kadar soğuk ve keskin olduğunu son zamanlarda Alva Noto ile yaptığı çalışmalarla Japon piyanist Ryuichi Sakamoto derimize kakmaktaydı. Söz konusu "durum"un (biçim mi demeli yoksa?) trajedi boyutlarındaki şahaneliğini IDM takipçilerinin saygıda kusur etmediği prodüktör Fennesz'de fark etmiş olacak ki, ikili birlikteliklerine "sessiz sedasız" bir gümbürtüyle devam ediyorlar.
Sakamoto piyanosunun ilk etapta boşluk gibi görünen, ama esasında oldukça dolu olduğu duyulan o alandaki her uzayışı, bir büyük dalgayla daha hemhal olacağımızın göstergesi değil mi?
hayat planı
arrivederci!
eski mutluluk kıyılarda
beni esir eden, ki onları
kendi vatanımdan çok seviyorum
çünkü tanrısal bir
esarete satılmış gibiyim
apollo'nun gittiği yerde
denizdeki kanepe
Senegal'de de durum böyle ki, Les Freres Guisse albümün adını da şarkının adı olarak düşünmüş. Dikkate şayan plak şirketi K7'de bu deliliği atlamamış.
suretteki delilik
"Tanrı, içimde vaktiyle olmuş, şimdi olan ve sonra olacak olan o kadar korkunç bir şeyin korkusudur ki, her ne pahasına olursa olsun, bunun vaktiyle olmuş olduğunu, şimdi olduğunu ya da sonra olacağını yadsıdığımı var gücümle yadsıyarak haykırmam gerekirdi. Ama yalan söyleyeceğim."
yanan baruta körükle ateş etmek
Her neyse, konu o değil. Peki ya "yıkım"ın içe doğru patlayanına ne demeli? Kişisel tarihimizdeki belki de ilk dekonstrüksyonu yapan şey değil midir Nirvana? Sahi, wordpress köyünden bile kovulan şu naçiz günlükte neden Nirvana yok? Ha?
1980'lerin sonlarından, 90'ların ortalarına bile varamayan o kısa sürede Nirvana'nın basit bir teenage-angst vaziyetinden çok daha fazlası olduğu gerçeği, sadece o tarihlerin bizim teenage'liğimize denk gelmesiyle açıklanabilecek kadar basit midir? Yere batasıca rock tarihçileri ve eleştirmenlerinin dediği gibi Nirvana, Sex Pistols-Killing Joke hatta The Pixies'in uzantısı mıdır? Sahi rock tarihi ilahlaştırmaya (ilah endüstrisi de silah kadar öldürücü değil midir?) neden bu kadar meyyaldir? Nirvana sadece kulaklıklarla veya hoperlörlerle okunabilir mi? Son iki soru birbiriyle çelişir mi? Çelişse umrunuzda olur mu?
Her neyse, konu o da değil. Peki ya tüm araçları ile "endüstri" içine girmiş müzik ne derece derman olabilir? Halil Turhanlı'nın vaktiyle dediği gibi "herkesin bir şekilde kabul edip müzik marketlerdeki raflara koyduğu bir alt kültür ne boka yarar?"
Ağır bir çürüyüşün, seçilen birinin gözü önünde olmasıyla yüz binlerce kişinin gözü önünde olması arasında ne fark vardır? Kitabın aksine, artık "seçilmiş" olanlar o çürüyüşe tanık olmaları için mi seçilir hale geldi? Bu ilah endüstrisi yüzünden mi insanlar, geride bıraktıklarına kendilerinin hatırladığından daha fazla anı bırakmaya başladı?
Neyse, konu o değil.
büyü
takibat:
bbc'den naklen
"Metropolitan Police Deputy Assistant Commissioner Stephen Kavanagh said: 'When we have large numbers of criminals intent on that type of violence, we can only do that, get lots of officers there quickly and try to protect local businesses and local people.'
He also admitted relations with the family of the man shot dead by police could have been handled better."
ve bbc'nin sorusu:
ada kaynıyor!
min.im.al
buz demişken
tesadüfi buz
beni bağrına bas
kuyu
Işıksız bir odadayım. Odamda olduğunu söylediler. Yatağımdaydı, benimdi tümüyle, ışıksız! Çok heyecanlandım. Bir korkudur aldı beni. Yırtık pırtık giysiler içindeydim, ben. Kibarlar alemindendi o, kendini vermeyi bilen; gitmesi gerekiyormuş! Tarifsiz bir acı duydum: kucaklayıp yatağın dışına yuvarladım. Hemen hemen çıplaktı. Çok çelimsiz olduğumdan üstüne düştüm ve onunla birlikte sürüklendim halılar arasında, ışıksız!
Bizimkilerin lambaları art arda, kırmızı ışıklarla yanıyordu yandaki odalarda. Kadın gözden kayboldu o zaman. Tanrının istemediğinden de fazla çok gözyaşı döktüm.
Sonsuz kente çıktım. Ey yorgunluk! Sağır gecede ve mutluluktan firarda boğulmuş. Dünyayı kar altında soluksuz bırakmak isteyen o kış gecelerinden biriydi sanki. Haykırıp "nerelerde o kadın?" diye sorduğum dostlar doğruyu söylemiyordu. Onun geçtiği yere bakan pencerelerin önündeydim her akşam: kefenli bir bahçede koşuyordum. İttiler beni. Sonsuz gözyaşları döktüm bütün bunlara. Sonunda toz dolu bir yere indim ve çatılar üzerine oturdum. Ve bu geceyle tükenmeye bıraktım bütün gözyaşlarımı gövdemin. -Yine de yıkılmışlığım hiç terk etmedi beni.
Anladım ki günlük yaşamını sürdürüyordu o; ve iyiliğin aynı yere dönmesi bir yıldızın dönmesinden daha uzun zaman alıyor. Dönmedi ve dönmeyecek odama gelmiş olan o Tapılası Kadın, -hiç ummadığım bir şey. Gerçek, bu kez, dünyanın bütün çocuklarından daha fazla ağladım."
A. Rimbaud
"Müzik bir ömür için yeterli ancak, bir ömür müzik için yeterli gelmiyor"
Trajedi, felaketin olduğu andan ziyade onun silinemediği daha sükun anları tanımlayan bir hal ise Sergei Rachmaninov'un mirası da bize bunun ne menem bir ruh hali olduğuna dair ipuçları veriyor; kuşkusuz. Bir duruş olarak virtüöziteden mümkün mertebe kaçınmayı bellediğimizden olsa gerek, ismini zikreder zikretmez onun ne kusursuz parmaklı pir piyano üstadı olduğunu akla getirenlerden ziyade bahsini ettiğimiz o trajik vaziyete "takılmayı" tercih ediyoruz.
Öncelikle 2 numaralı senfoniyi açan ve adeta bize "neyi açtınız da kapatıyorsunuz?" diyiveren dehşetengiz "The Grave" (Allegro ma non troppo) karşılıyor kulaklarımızı. İsmi bir karşılamadan ziyade bir bitişi andırsa da, sözünü ettiğimiz o "sürdürülebilir trajedi" esnasında bu anlamların pek de bir anlamı kalmıyor. Kendi yaşamında da asıl felaketin, yani ikinci savaşın, kendisinden ziyade ona yol açan o sessiz gidişattan dem vurduğu hayli ortada.
İkinci plak ise görünürde uzak ama histe yakın bir başka mevziden top atışı halinde. Şaşırtıcı biçimde Sovyet Kültür Bakanlığı himayesinde sunulan kayıt, daha sessiz. Akla gelebilecek her anlamda.
göz
Bu sitedeki bütün sesler, olaylar ve kişiler birer kurmacadan ibaret. Herhangi bir kurum, kuruluş ile ilgili benzerlik kurulması teklif dahi edilemezdi. Edilemedi. Bu bağlamda Hariçten Gazelciler'e selam eder, gözlerinden öpmeyi bir borç biliriz.
"Have you been affected by the unrest this weekend? Send us your comments using the form below."
bir angara havası eşliğinde. bir de UK.