500 yıl yere kapanan shylock
işte o zaman
korkaraduymak
...Şizofren, kendisini "özgür, sorumsuz, yalnız ama neşeli" bir insan olarak yeniden üretir; hiç kimseden izin istemeden dilediğini söyleyebilir, istediğini yapabilir. Arzu hiçbir şeyden yoksun değildir; bütün engellerin ve kurallar düzeninin üstesinden gelen bir akıştır. Arzu, bundan dolayı her ne olursa olsun asla bir ego olarak tasarlanamaz. Şizofren, deli olma korkusuna bütünüyle son vermiş kimsedir."
Bir süredir İnternet ortamlarına "sızdırdığı" işlerle takibimize muhattap olan Ventochild, işi video-art denen tuhaflıklara da taşıyarak iyice mama kıvamına geliyor. Formül bu sefer tersten işliyor: Tırstıkça dinliyoruz.
tepedeki hüzme
Հրանդ Տինք
baktım
batıdan doğmamıştı güneş
baktım
yerliyerindeydi dağlar
caddeler bildiğim caddelerdi
arabalar bildiğim arabalar
bir o yandan bu yana
bir bu yandan o yana
tüketen kaldırımlar
dedim
ne var dedim n'olmuş dedim karadeniz mi taşmış
sakarya mı kopmuş ortayerinden
hayır dediler
erciyes mi püskürmüş ege mi donmuş
gül mü açmış tuzgölü'nün tuzunda
kavakta nar mı bitmiş
meyvadan mı iğilmiş ankara'nın selvileri
dile mi gelmiş kerpiç
mezarlar mı örgütlenmiş
hayır dediler
baktım
oğlan kızı takıvermiş gidiyordu koluna
vatan ne ki
sınıf ne ki
kurtuluş ne ki?
bir yeşil yanıyordu bir kırmızı lambalar
sanki sudan geçiriyordu sürüsünü bir çoban
herkes en önemli noktasına birşeyler iliştirmişti
kadınların en ilginç yerleri yine hep oralarıydı
yine hep oralarındaydı erkeklerin aklı fikri
kuyruklu yıldız da geçmemişti üstelik
katır da doğurmamıştı
ejderha da görülmemişti dikmen tepelerinde
çankaya sırtlarında evran da
ama işte nedense
bütün gazeteler ikinci ve üçüncü ve hatta ekispires baskı yapmışlardı o gün
ve daha mektep yüzü görmemişler bile
ceplerinde ekmek ve sigara parası bulunmayanlar bile
havada kapıyorlardı bütün gazeteleri
..."
laleler, hasan hüseyin
suç ve ceza
yıl dönüm
kanyaklı kahve
arkasını dönse
Ai Weiwei
*Bu sözcük, Almanca metinde diken anlamına gelen Stachel; İngilizce metinde arı sokması, diken yarası, sızı anlamlarını taşıyan Sting olarak geçmektedir. Bu sözcükle kastedilen, her emirin bir diken kadar somut ve bedene dışarıdan sokulan yabancı bir niteliği olduğu, bundan kurtulmanın tek yolunun dikeni bir başkasına batırmak olduğudur. Ancak emrin alınıp verilmesi batan bir dikenin çıkarılıp başkasına batırılması kadar mekanik bir işlem değildir. Emri verenin iktidarı hep emirle büyür. Böylelikle "diken" bizleri küçük yaşlardan itibaren aldığımız emirlerden kurtulmak için sürekli bir iktidar büyütme süreci içine sokan daha içsel bir iz de bırakır. Emri alandaki bu soyut izin ifadesi olan duygunun Türkçe'deki en yakın karşılığı ise sızıdır. Yazarın emir alıp vermenin mekanik bir işlemden ibaret olmayıp insanlarda kalıcı ve sürekli bir iktidar üretme mekanizması oluşturduğu savını vurgulayabilmek için çeviride sızı sözcüğü kullanıldı. (ç.n) "
takip
montreal yazılır
Tavan arasına çıkmak için sandık odasındaki merdivenleri tırmanmak gerekiyordu. Merdivenin tepesinde de bir kapak vardı. Bir gün, gene sandık odasına girmiştim, tam merdivenleri çıkarken baktım tepedeki kapak açık. Yukardan hafif, tatlı bir şarkı mırıltısı geliyor. Tıpkı küçük kızların bir başlarına oyun oynarken kendi kendilerine mırıldanmaları gibi... Hemen dönecektim ama şarkı birden kesildi. Y ukarıdaki ses:
«Catherine sen misin?» diye sordu.
«Hayır, benim... Collin,» diye karşılık verdim ve başımı uzattım.
Dolly'nin kar topağı yüzü hiç değişmedi. İlk kez erimemiş, olduğu gibi kalmıştı.»
«Demek buradan giriyordun. Biz de bir türlü anlayamamıştık.»
Sesi, incecik bir kâğıt gibi hafif, yumuşaktı. Melek gibi gözleri vardı. Işıl ışıl yanan, duru göz lerdi bunlar. Saydam nane peltesi gibi parlak yeşil renkteydi. Tavan arasının alaca karanlığında, gözleri, çekingen bir bakışla beni dost bildiğini anlatıyordu.
«Demek buraya, tavan arasına, gelip oynuyorsun? Verena'ya bir başına sıkılacağını söylemiştim.»
Eğilip koca bir fıçının içine baktı.
Truman Capote, Çimen Türküsü