iyi ki doğdun les paul!


google les paul'ün 96.doğumgünü hınzırca kutluyor. sanatçının mucit kişiliğine göz kırpan google'dan kendin pişir kendin yeci mamaperverler için geliyor: nikah masası!
klavyede google, vokalde ümit besen, iyi ki doğdun les paul!
http://www.google.com.tr/
denemek isteyenler için:
d k j k j k j h j j h j j j h j h j h g h h g h h h g h g h g f g g f g f f f f f f d j j g f d

yum o badem gözlerini!



"...hiç doyamadığımız bir şey varsa o da aşktır. Ve yeterince veremediğimiz tek şey de odur. ...."aşk ne yalvarmalı ne de istemelidir"h.hesse. bu elleri ayakları bağlı birine ip merdivenine tırmanmasını söylemeye benziyor..." der henry miller uykusuzluk'ta.
insanın başucunda duracak bir kitap varsa o da uykusuzluk olmalıdır. zira ne zaman nereden ne geleceği belli olmaz. bir kitap için-insanın kendini sevebildiği o ender an için ve kaygan denizanaları için geliyor bilinmeyen sanatçı bilinmeyen albüm track bilmem kaç! hadi artık siz de yumun o badem gözlerinizi sevgili mamacılar geç oldu geç!
http://www.youtube.com/watch?v=18GTVeXNWfg

karardık, daha da kararırız!

'devirmek hep kazımakla maruf. köklere dek kazıyıp sökmek mümkün olmadığından, dahası devrimden sonraki gün kurulacak olanın dans da edebilmesi için zeminin hazır malzemeye, göreneğe muhtaç olmasından olacak, mimari bir gereksinim, giderek jeolojik bir koşul haline geliyor köklerin bir yerlerde saklanması' mı? hayır! bu kadar basit, bu kadar köktenci olamaz. daha karmaşık olmalı.












köklere dair izler ve sanılar bilinebilir, hissedilebilir ancak, köklerin kendileri değil. gerçi bu da az şey değil, değil mi, kendini yeniden kurmak için? köklere gidelim derken derine, daha derine gitmenin ölçüsü nereden biçilecek? nerede duracağımıza, nereden itibaren 'fact'lerden ayağımızı kesip muhayyilemize sığınacağımıza nasıl karar vereceğiz?

müzikal referanslar dediğimiz şey bu mevzuu anımsatıyor aslında. 'the next big thing' diye taltif ettiklerimizi dinlerken köklerini tespite çalışmıyor mu hep kulak, kafa? peki net resimler elde edebiliyor muyuz? gerek var mı?

her kişi ve şarkı o kadar karmaşık bir katmanlaşmanın yekunü ki soya soya varacağımız yer bir boşluk olabilir ancak, eğer tümünü soymayı becerebilirsek alttaki kalabalığın. kökler var mı? var. ama access denied.

karardık evet. daha da kararırız. son lux de bize eşlik eder. özellikle flicker ile.

sonra a sunday smile ve nude üzerinde icra ettiği dokunuşlar gelir.

biz de tutar son lux'u james blake'le beirut arasında bir yere yerleştiririz, köksel kafalarla. ne hata!

değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez...


"Çocukken görüşümü biledi kimi gökler; her ıradan izler kaldı yüzümde. Görülmemiş şeyler oldu. Şimdi de, kaçınılmaz değişimi zamanın, sonsuzluğu matematiğin sürgün ediyor beni, acayip bir çocukluğa, akıl almaz şefkatlere katlanıp iyi yurttaş olduğum şu dünyadan.

İster hakka, ister güce, ister mantığa dayansın...Hiç hesapta olmayan bir savaş düşlüyorum!

Müzikli bir tümce kadar açık bu."
Arthur Rimbaud

Nefret, misantropik estetiği ile tarihin en devrimci yumruğu ise eğer, köklere olan aşk da bu özel estetiğin içinde değerlendirilmeli. Zira şu ana kadar olan biten tüm "devirmelerin" kökü, bir şeylerin köklerine konulan dinamitler değil miydi? Dinamit konmadan, soğuk bıçağı boğazdan geçirmeden ne devrilir ki? Geri girmeye inat etmedikçe kovulmanın ne anlamı var?

ya her gün, bir öncekinin devamı ise?

- en iyi duyan hayvan hangisi?
- baykuş galiba!
- en büyük hayvan hangisi?
- balina...
- peki en hızlı koşan hangisi?
- çita. ama hızlandıkça öyle ısınıyor ki vücudu, azami süratini çok kısa bir süre koruyabiliyor.
- .....


"göğe baktım yerli yerinde"

madem kapatmamışız, hep beraber istediğimiz gibi söylüyoruz lilililerle...
http://www.youtube.com/watch?v=wmEt-X1OuBk&feature=related

Nazım Hikmet Ran





lilo

vay!

sputnik birikmişleri aldı, kapattı ya, yine onun işaret ettiği bir şarkıyla devam edelim, yüz metre koşucularının biraz daha koşması gibi.









ablamıza dair bir önceki girimizdeki kehanet, elbet kehanetten sayılmaz: ada empirisistlerine inat, binbirinci kuğu da beyaz.

işte, -biraz muallakta gibi olsa da- yaz geldi, abla geldi, söyledi, gitti. bir kış şarkısı bu, gerçi. zulada yakut var mı?

kapatıyoruz!


portishead, nirvana, arovane, grup yorum, state of bengal, tindersticks, baba zula, mr. projectile, jesus christ superstar, blur, zeki müren, noir desir, orhan gencebay, ambidextirous, levent, johnny cash, MÜZİĞE rachmaninov, barikat, marika ninou, lou reed, ünlü, blonde redhead, janis joplin, gülben ergen, ez rollers, rober hatemo, the clash, mikail aslan, erdal erzincan, cylobotnia, roby lakatos, brenna maccrimmon, leafcutter john, space, hariçten gazelciler, madonna, barry white, hümeyra, tchaikovsky, hrvatski, pan sonic, jedi mind tricks, nilüfer, boards of canada, hamiet bluiett, roots manuva, zen, aoki takamasa, müzeyyen senar, alice mackay&benfay, stephan micus, fairuz, tricky, brazillian girls, metin kemal kahraman, free the robots, one self, blockhead, nur yoldaş, metamatics, the herbaliser, baha, roni size, skream, ajda pekkan, akufen, guiseppe verdi, lusine, ciguli, monolake, göksel baktagir, sutekh, gui boratto, climber, aşık veysel, bill laswell, gevende, sebahat akkiraz, evil nine, phonem, pj harvey, plastiq phantom, neşet ertaş, badly drawn boy, ceza, farinelli, soundgarden, the stooges, ladytron, 13th floor elevators, serdar ortaç, hanry mancini, aaliyah, bebe, BU KADAR burzum, handsome boy modelling school, iron and wine, stan getz, yolda, tomazs stanko, juergen paape, queens of the stone age, djuma soundsystem, bob marley, alan parsons project, alaturka, justice, abba, the cooper temple clause, arab strap, rachid taha, beastie boys, patrice, kraftwerk, ümit besen, ocean colour scene, kriss kross, gustav mahler, kurtalan ekspres, ez3kiel, timothy leary, calexico, lake trout, gökhan kırdar, tracy chapman, orbital, sia, linda perhacs, gonzales, justin timberlake, rosey, milow, dead can dance, mısırlı ahmet, rashid behbudov, safet isovic, subramaniam, the crystal method, koop, cannonball adderley, thelonious monk, john legend, monteverdi, architecture in helsinki, sonny j, telepopmusik, bugge wesseltoft, MÜDAHALE, white stripes, niño josele, aziza mustafa zadeh, gevende, ernesto yodos, özdemir erdoğan, djivan gasparyan, megadeth, rimsky-korssakoff, ETME, bajofongo tango club, jega, erykah badu, skyphone, cartel, alice russell, john peel, diskötek, timbaland, blind melon, babylon zoo, kurban, heidi saperstein, dusty springfield, ane brun, tigran hamasyan, taksim trio, u roy, marvin gaye, zulya, felix da housecat, james brown, hazy hill, donald byrd, selda, garo mafyan, cypress hill, syl johnson, rage against the machine, figen genç, donizetti, yansımalar, sepultura, clint mansell, mikis theodorakis, yann tiersen, nik bartschs ronin, hande yener, putumayo serisi, dj t, rjd2, frank sinatra, fecri ebcioğlu, ratatat, wal martian, darkel, diplo, the killers, primal scream, belkıs özener, suede, mehmet güreli, sultana, bit meddler, the mumbles, tanju okan, rashid bahbudov, sussan deyhim, bilinmeyen sanatçı İZNİ?

kültür, dil, sanat, çeviri?



hepimizin vardır "ne dediğini anlasaydım, keşke!"  diye içlendiğimiz sanat ürünleri. peki çeviri doyurur mu? çoğu zaman hayır. dilimiz, görsel ve düşünsel algılarımız, içinde bulunduğumuz topluma göre şekilleniyorsa, içinde bulunmadığımız bir toplumun kültür ürünlerinden doyumumuzu tepe noktasında almamız ancak "daha fazla fikir edinme" ile -belki- mümkün olabilir.  neyse, pek "bilmiş" konuştum.

12 yaşımda annemin cd'lerinin arasında bulduğum ok computer albümünü dinlerken "radiohead'in ne dediğini anlasaydım keşke" dedim. o yaşlarda kulağıma aşağıdaki parçalardan da bir avuç bal çalınsa... belki, kim bilir o gazla, "wüi japğan lö fığanse avek pil u fas."*tan çok daha fazlasını öğrenirdim.

artık "ne dediğini anlasaydım, keşke." yerine "ne anlattığını hissetseydim, keşke."

 *Oui, j'apprends le français avec Pile ou Face. (evet, pile ou face ile fransızca öğreniyorum.)

Fransızca






Fransız'dan İspanyolca



İspanyol'dan Portekizce



Portekizce


Boşnakça



Wolof dili


uzar gider...

lilo

erik mevsimi

ayva ve erik pek severim ama bu erik mevsimi çok tatsız. yağmurlar yağıyor, gökler gürüldüyor. gökler gürüldedikçe yağmurlar tekrar yağıyor. işin içinden çıkamayan bir kadın da tatlı tatlı "git" diyor. ayva yesek daha iyiydi. ya da yeşil bir elma.

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=Dsv6c9GTua4&w=500&h=314]

arap baharı




sanal sosyal ağlarla desteklenen beklenmedik devrimler silsilesi hemen güneyimizdeki sıcak diyarları bir tuhaf salladı, bakalım nerelere ilerleyecek mevzu daha. biz de sondan bir önceki eskişehir mama zirvesinde internetten devşirdiğimiz bir arap baharı yaşadık, sevgili mamaperverler! buyrun, siz de indirin bu baharı.






el iqaa, 9/11 sonrası medeniyet çatışması atmosferinin ürettiği ara durumlardan biri olarak detroit-beirut hattından bildiriyor. buna şer ekseni diyenler bakalım flying lotus - ümmü gülsüm hattına ne diyecekler!

bilhassa "we were struck by love" kafasını, son zamanların en hakiki sentezlerinden biri olarak kutsuyoruz. amin.

konuşmana gerek yok, ben hissediyorum

http://www.youtube.com/watch?v=50AYQ0LraY8&feature=related

perestişe bak!